19 Ocak 2010 Salı

Mesela

Sussam mesela,
Konuşmasam.
Bomboş bakıyor gibi görünsem,
Ama için için ağlıyor olsam.
Sakin bir şekilde otursam mesela,
Fırtınaları içime hapsetsem,
Herkes bahar meltemlerinde serinlediğimi sanarken,
Kasırgalardan korunmaya çalışıyor olsam.
Gitsem mesela,
Geri gelecekmiş gibi.
Ama hiç geri gelmesem.
Ölsem mesela,
Toprağa karışsam.
Dünya dertlerinden kurtulsam.
Nasıl olur?

13.01.2010
Mr_Lonely


8 Ocak 2010 Cuma

Barbar Türkler



Terbiyesizlik, ahlaksızlık bize atalarımızdan geçmiş.
Çinlileri kınardık hep, yok hamam böceği yiyorlar, yok cenin yiyorlar, yok penis yiyorlar...
E ne farkımız var? Biz de yiyoruz.
Hem onlar yeni yeni yemeye başladılar, biz yüzyıllardır yiyoruz.
İnanmıyorsun değil mi?
Kanıtlarım ağzın açık kalır.

Hanım Göbeği;
Dünya üzerinde hanımının göbeğini yiyebilen başka bir millet var mı? Ya nasıl bir sadistliktir bu. Kadınlar bir çiçektir falan derler, çiçeğe gösterdiğimiz saygıya bakar mısın? Ayrıca kendi hanımının göbeğini yiyebilirsin sadece diye bir sınırlama da yok. İstediğin her hanımın göbeğini afiyetle yiyebilirsin.

Kadın Budu;
Buyur buradan yak. Tavuk budu değil lan bu kadın budu, insaf be! Yahu Afrika’da ki insanlara yamyam derler. Biz onlardan daha yamyam çıktık. Sonra da yırtınırız bizi Avrupa Birliği’ne almıyorlar diye. Onların yerinde olsam ben de almam. Yani düşünsenize kendi ülkemizde kadın kalmadı, şimdi Avrupalı kadınların ki var sırada.

Dilber Dudağı;
Arkadaş maşallah kadınlarımız da ne verimliymiş be. Yenmeyen yerleri yok maşallah. Kuzu çevirme yapacağına kadın çevirme yap ne farkları var ki? Dudağından tut, bacağına kadar her yerini yiyebilirsin...

Tavuk Göğsü;
Çok terbiyeli bir isim bulduk sonunda değil mi?
Yok yaaa...
Şimdi düşünelim, güzel kadınlara ne deriz?
Piliç. Tavuk yani.
Eee ne oldu şimdi bizim tavuk göğsü?
Kadın göğsü.
Sapık!

Analı Kızlı;
Anasını yemiş yetmiyor. İlla kızını da yiyecek. Aç gözlü mü desem, sapık mı desem bilemedim. Ayrıca kız için de bir yaş sınırlaması koyulmamış. Yani 6 aylık bir kız bebekte gayet güzel yenilebilir.

Yengen;
Ya namuslu bir insan evladı yengesine sulanır mı?
Nasıl bir aymazlıktır bu? Nasıl göz dikeceksin, nasıl yiyeceksin yengeni?
Ama öyle olmuyor işte. Hepimiz afiyetle yiyoruz.

Şıllık Tatlısı;
Bak görüyorsunuz değil mi?
Mesela evlisiniz, gül gibi karınızın yenmedik bir yeri kalmadı. Budunu, Dudağını, Göğsünü, Kıçını Başını her
yerini yediniz doydunuz.
Oh yarabbi şükür.
Afiyet olsun. Şimdi sıra geldi tatlıya.
Tertemiz namuslu karından ancak acı yemek olurdu zaten, tatlı yemek namussuzdan yapılır. Şıllığın birisini de tatlı olarak yedin.

Öğüne tatlıyla başlamışız, tatlıyla bitirmişiz. Dengesiz beslenme de üzerimize yok zaten. Neyse ikinci öğüne geçelim artık...

Dul Avrat Çorbası;
Hani derler ya haram her zaman cazip gelir insana diye. Boşa dememişler işte bu lafı. İlla ki zina yapacaksın yani. Neden evinde gül gibi hanımın beklerken elin Dul Avratından çorba yaparsın. Terbiyesiz...

Alinazik;
Demiştim ya az önce, haram her zaman çekicidir diye. Dul kadına göz diken Gay Ali’ye mi göz dikmeyecek. Ama bak biraz gelişme var, en azından alenen Gay demiyorlar, Alinazik diyorlar.

Kısır;
Böylesi ancak bizden beklenirdi zaten.
Bir insanın çocuğu olmuyor diye onu yemek mi gerekiyor. Nasip olmamış, hiçbir şey yapamazsa evlat edinir, niye yiyorsun ki?
Ama yok, illa ki yiyeceğiz. İlla ki kıyacağız cana...

Vezir Parmağı;
Aymazlıkta son nokta!
Geçmişe bakarsak, saydığımız her yiyecekte başkalarının namusuna göz dikiyorduk. En azından kendimizi sağlama alıp başkasının yemediğimiz yerini bırakmıyorduk. Şimdi artık kendimizden de vazgeçtik. Yedik parmağı afiyet olsun.
Ama biz öyle herkesin parmağını yemeyiz, en düşük vezir parmağı olmalı.
Yoksa yemeyiz.

Son öğünümüze geçelim. Akşam olduğu için hafif şeyler yiyeceğimizi düşünüyorum ama belli olmaz en ağır şeyleri de yiyebiliriz. Alıştık nasıl olsa, parmak bile yedik.

Pisik Taşağı;
Buyur buradan yak.
Pisik denilen şeyin kedi olduğunu düşünüyorum.
Abi kedinin ciğeri var, eti var, budu var. Ama yok alıştık bir kere parmak yedikten sonra taşak da yememiz gerekiyordu zaten. Yedik bizde.

Kol Böreği;
Ohaaaa.
Ya bu ne?
Parmak kesmedi mi?
Allah’ım sen aklıma mukayyet ol.
Aman yarabbi...

Oturtma;
Ayyy.
Bana bir şeyler oluyor.
Ne oturtması lan?
Nereye oturtma?
Yahu insan biraz açıklayıcı bir isim koyar.

Hünkar Beğendi;
Eeee her güzel şeyin bir sonu vardır.
O kadar şeyi yedikten sonra hala yaşıyorsanız eğer, sizi de birilerinin yemesi gerekiyor doğal olarak.
O şeyleri yedikten sonra sağlam kaldıysanız, sultanlara layık bir yemek olacaksınız demektir.
Hünkar beğenir tabi. Onun yerinde olsam ben de beğenirim...

İnandın mı şimdi bizim Çinlilerden bir farkımız olmadığına.
Allah razı olsun ki artık kurtulacağız üzerimize takılıp kalan iğrenç ibarelerden.
Eğer yasa tasarısı kabul edilirse, bu yemek isimlerine daha usturuplu isimler getirilecek.

Örnek verecek olursak;

Pisik Taşağı= Kedi Yumurtası
Şıllık Tatlısı= Hayat Kadını Tatlısı
Kısır= Allah Vermedi Ne Yapalım
Alinazik= Kibar Ali
Yengen= Kan Bağı Yok ki        
gibi...

Örnekleri çoğaltabiliriz. Benden Bu kadar.
Yok yok. İktidar çalışıyor. Helal olsun valla. Bizi büyük bir külfetten kurtaracaklar.
Bu yemek isimleri içimize dert olduydu.
Vallahi var ya inanmazsınız, benim tek derdim buydu biliyor musunuz?


07.01.2010
Mr_Lonely

E53AF90631833D634EB1606BA50792FE491D2CF7

4 Ocak 2010 Pazartesi

Düğün Dernek Kime Gerek



Bir düğüne gittiğinde, ya da sokakta el ele tutuşmuş iki sevgili gördüğünde, “ Ulan herkes evleniyor, ben böyle soyu tükenmiş mamut gibi kaldım tek başıma.” diye düşünüyorsan yaşlanmışsın demektir...
İster otuz yaşında ol, istersen altmış yaşında, istersen on iki buçuktan on üç yaşında ol hiç önemi yok...
Yaşın genç olabilir ama ruhun bir kere iflas etmiştir. Ölmüşsün de cenazeni kaldıran yok. Kokuşmuş balık gibi kalmışsın ortalıkta. Dondurulmuş ayı postu misali, dışarıdan canlı gibisin ama için saman dolu.

İşte ben...

Düğünlere zorla götürüyorlar.
Aslında iki nedeni var.

Birincisi, oynamayı hem becerememem hem de sevmemem. Gelirler zorla oynamaya kaldırırlar, ben de sucuk yapılmak üzere kesilmek için mezbahaya götürülen eşek misali inat ederim kalkmam. Ayaklarımla sandalyeyi, ellerimle masayı tutarım, benimle birlikte sahneye kadar gelirler.
Ya beni oyuna kaldırmak isteyen kişi pes eder başka kurbanlar aramaya başlar ya da yanına üç beş kişi daha alır gelir zorla elimden ayağımdan tutup atarlar pistin ortasına. İlkinde sorun yok oturduğum yerden devam ederim düğün izlemeye, ikincisi olursa bu sefer pistin ortasında oynuyormuş gibi yaparım, beni kaldıranların dikkati başka yere kayar kaymaz ben kaçarım sahneden.
Ben tanımadığım bir sürü insanın karşısında kıçımı başımı sallamayı beceremiyorum işte uğraşmasınlar kardeşim ya...

Düğünlere zorla götürülmemin bir diğer nedeni de aşırı derecede sıkılıyor olmam.
Birileri evleniyor, mutlu bir gün tamam kabul, ama kardeşim niye düğün salonlarında dans müziği diyerek ayrılık şarkıları çalar ki?

Ayla Dikmen bağırıyor,

Sevilirken bilmedin mi? Ben söylerken gülmedin mi
Falımızda hasret var ayrılık var demedim mi?
Anlamazdın anlamazdın, kadere de inanmazdın,
Hani sen acı veren, kalpsizlerden olamazdın...


Ya evleniyorlar. Ayrılık müziği neden?
Başka hiç dans müziği yok mu piyasa da?
Neyse bu evlenenlerin sorunu ben kendi kişisel asimetrik psikolojik sorunuma geleyim.
Bu bir türlü anlam veremediğim dans müziklerinde bir dünya çift çıkıyor dans etmeye.
Allah mutlu mesut etsin de, olan var olmayan var kardeşim.
İnsan evladı duygusal deprem yaşıyor işte. Bir insanın yapabileceği hayati hatalardan bir tanesi işte budur. Eğer yalnızsan ve yalnızlık içine dert oluyorsa, düğüne gitmeyeceksin arkadaş.

İşin bir de sevgili boyutu var ki o daha tehlikeli. Düğünlerin bir sınırı var en azından. Düğün salonları dışında, başka hiçbir yerde maruz kalmıyorsun bu işkenceye. Ama sevgili diye tabir ettiğimiz uzaylılar her yerdeler. Sirius’tan gelen bu yaratıklar karşılaşabileceğin en tehlikeli canlı türüdür. Bir gün evinin kapısından dışarıya adım atarsın sabahın köründe uykulu uykulu, bir de ne göresin? Karşı duvarda iki kişi birbirlerine diş ameliyatı yapıyor, sokak ortasında. İnsan olduklarını zannedersin, rahatsız etmek istemezsin ama yanlış işte. İnsan değil onlar Ufo. Dünyayı ele geçirmek için Sirius’tan geldiler ve her kılığa girebiliyorlar.

Sırf bu ufolar yüzünden sokağa çıkasım gelmiyor ya.
Evden çıkıp sahil kenarına gidiyorum, sakin bir yere oturuyorum, on dakika sonra iki uzaylı geliyor, iki metre yanıma oturuyor başlıyor ameliyata. Ya kardeşim orada yalnız bir insan var işte git başka yere otur, kapsama alanı dışı orası. Yok illa ki asimetrik psikolojik harekat uygulayacaklar insana terbiyesizler.

Bazen parka giderim. Yine güzel bir yer bulurum otururum, beş dakika geçer gelir bizim uzaylılar yine.
Ya kardeşim benim kıçımda Gps mi var? Neredeyse iki yüz dönümlük parkın içinde gelip beni mi buluyorsunuz?

Bu uzaylılar bazen çok ileriye de giderler.

Ben kabullenirim bu durumu sindiririm içime. Yanımda iki ayrı gezegenin ruhsal etkileşime girmesini görmezden gelirim. Kendimi zorlarım manzaraya konsantre olurum. Bu durumda anında B planına geçerler.
Bir şeyler sorarlar ya da yedikleri şeyden ikram etmek isterler falan.
İç Ses; “ Kesin Zehirlidir.”

Benim şansımdan mıdır yoksa az önce tavan yapan libidolarının etkisinden midir nedir hiç anlamam ama öyle tatlı bir ses tonları vardır ki bazen aralarına yedek oyuncu olarak katılasım gelir ya. Oyuna girmek için mevkisinde oynayan oyuncunun sakatlanmasını bekleyen yedek futbolcu gibi aynı. Erkek olanı falezlerden aşağı yuvarlayasım bile gelir, sırf o ses tonunu uzun süre duyabileyim diye.
İç Ses; “ Salak herif, sen adamı falezlerden yuvarlarsan duyacağın tek ses çığlık sesi olur.”

Evet bu geri zekalı İç Ses doğru söylüyor.

En başında da dediğim gibi, eğer bunları düşünüyorsan yaşlanıyorsun.
Hatta yaşlanma faslını geride bırakmışsın, ölmüşsün bile.
Yaşın çok genç olabilir ama imam cenazeni yıkayıp pamuğu tıkamış, namazını kıldırıyor şu anda.
Ruhuna El Fatiha...


04.01.2010
Mr_Lonely

92D0C16CB8894317011C4FD4B7BDDE445041CD01

2 Aralık 2009 Çarşamba

Kutup Ayısının Mağarası


Kimisi bal kovanı gibidir,
Her adımında eşek şansı...
Kimisi doğuştan Bedevidir,
Çölde bile karşısında Kutup Ayısı.
Benim yerim belli değil,
Bazen tutar bir eşek şansı,
Bazen ikisinin tam ortası,
Ama ararsanız bulacağınız yer, çoğunlukla,
Kutup Ayısının mağarası...


20.11.2009
Mr_Lonely

24C9068E34F33C88E583517CAEA38D91DE6DD5BF

24 Kasım 2009 Salı

İlahi Adalet

(Yazılarımı bloggerdaki otomatik zamanlama ayarını kullanarak toplu olarak ekliyorum, belirttiğim zamanlarda kendi kendine yayınlanıyor. O yüzden yorumlarım genellikle geç gelir. :D )





Mülkün temeli sağlam olmalı, yoksa çöker. Şimdi siz bana inanmazsınız örnek vereyim.
Ülkemizin en meşhur davasını herkes bilir, ne oldu o duruşmada?
Çatı çöktü.
Nereye?
Hakimin kafasına.
Niye çöktü biliyor musunuz?
E temeli sağlam değil.
Muhabirin sunuşuna da hastayım yalnız, ilk başta tavandan suntalar düştü dediler, sonra suntalar kontraplak oldu.
İşin özü öyle değil tabi, tavandan düşen o şeylerin adı “Taş yünü.”
Çöpe attığınız kartonlar, gazete kağıtları sıkıştırılıyor ve o şekilde imal ediliyor.
Bildiğin çöp yani, hakimin kafasına gökten pislik yağdı.
Neyse biz imalatçı firma değiliz bu bilgilere ihtiyacımız yok.
Kaldığımız yerden devam edelim.
Çatı çöktü diyorduk. Baktığımızda çatının çökmesi için herhangi bir neden yok, durduk yere patır patır döküldü.
İşin aslı öyle değil işte, deprem oldu o gün.
Ergenekon Depremi.
Hani bir ara bir söylenti vardı bütün Amerikalılar kabus yaşamıştı, bir milyar Çinli zıplayacaktı, Amerika’da deprem olacaktı.
He işte aynı durum. Ergenekondan içeriye atılan herkes zıplayınca duruşma salonunda ufak çaplı deprem oldu, onun içinde çatı çöktü.
Düşünün ne kadar çok kişi almışlar.
Ama düşününce tabi bu sayının aslında yeterli olmadığını görüyoruz.
Neden mi?
Çünkü zıpladıkları zaman duruşma salonunu komple yıkamıyorlar biraz daha insan içeri alınmalıymış.
Neyse kısmet bir daha ki duruşmaya artık.
Yazının başında bir şey demiştim, Mülkün temeli sağlam olmalıdır, yoksa yıkılır diye.
Her mahkeme salonunda yazan bir söz vardır hatırlayan var mı?
Tamam ya sormadım. Ben söylüyorum,
Adalet Mülkün Temelidir.
Çatısı çöken binanın temelinde Adalet yok muydu yani?
Adalet olsa çatısı çökmezdi.
Adaletin olmadığı yerde adil yargılama olmaz.
Adil yargılama olmazsa da İlahi Adalet olur.
Ne olur?
Kafana pislik yağar.
Adil olmak lazım yoksa bugün Taş Yünü yağdıran İlahi Adalet yarın “Taş” eder hepimizi Alimallah...

20.11.2009
Mr_Lonely


FBD62CBAB1E38F6E5307DDFBA08A4A096852ABDB