30 Nisan 2013 Salı

Küçük Ama İşlevi Büyük 2


Sevgili pehito bana hediye göndermiş.
Geçenlerde çocukluğumu yazmıştım, bu hediye onun devamı olsun diye düşünüyorum.

Çocukluktan bahsediyorsak oyun hayatımızın vazgeçilmezi olmalı zaten.
-Öyle tabi ne sandındı.
Neyse, bakalım ben ne oynamışım veledken.
Klasiklerle başlıyorum;

Saklambaç: Evet çocuk oyunlarının cihan padişahıdır kendisi. Ben gecekondu mahallesinde büyüdüm. Çayır çimen boldu yani bizim oralarda ve bende genelde yeşil giyerdim. Ebe saymaya başladığında ben otların içine yatardım, yanımdan 10 kere geçerdi yine de beni bulamazdı. İki şansı olurdu ya beni sobelemiş sayacak ya da şans eseri otların içinde gezerken üzerime basacak.

Yakalamaç: Ne salak bir isim koymuşuz oyuna ya. Ben hiç oynayamazdım bu oyunu, hemen yakalanırdım.

7 Kiremit: 7 tane mermer üst üste dizilir, başında bir ebe bekler, sırayla herkes topu mermerlere atar devirince kaçışmaya başlar, ebe birisini vurmadan mermerler yeniden toplanırsa oyun başa döner, birisi vurulursa ebe o olur. Ben genelde toplardım.

Dan Dan Dana: Geçen sefer yazdığım yazıda bunu anlatmıştım. Detaya bir daha girmeyeyim.

İp atlama: Siz buna kız oyunu dersiniz ama aslında sporun dibidir. Genelde kızlar oynar ve kızlarla oynamak her zaman zevklidir. Ben niye bu zevkten mahrum kalayım?

Seksek: Bir diğer kız oyunu. Bensiz olur mu?

Evcilik: En çok oynadığım oyunlardan birisi. Kızlar hep beni koca yaparlardı. Bir ara her sokağa çıktığımda gelir bir tanesi mutlaka evcilik oynayalım mı derdi. Başka bir erkek çocuğu gelir illa oynamak isterse de onu çocuk yaparlardı. İyi bir koca olacağım daha çocukluktan belli usta.

Doktorculuk: Şaka değil bunu da oynadım. Evcilik oynamaya ikna edemezlerse buna yüklenirlerdi. Doktorun kim olduğunu söylemeye gerek yok tabi. Ne yapayım hastam çok hacı.

Birazda erkek oyunlarına gireyim. Ama biz erkek oyunlarında kızları dışlamazdık. Mahallenin kızları da çok sağlamdı ama. Öyle ufak bir darbede ağlayıp küsmezlerdi.
Oyunlar;

Beyzbol; Haydi söyleyin bakalım kim çocukken beyzbol oynadı? Ben oynadım. Hem çok severdik oynamayı ki eğlenceli bir oyundur. Beyzbol sopamız tabii ki yoktu, onun yerine marangozdan aşırdığımız tahtaları ya da ağaç dallarını kullanırdık.

9 Aylık: Bunu oynamamış bir nesil yoktur. O yüzden açıklama gereği hissetmiyorum.

Futbol: Vazgeçilmezimizdir. Hala oynarım.

Uzun Eşek: Beni taşımak kolay olmadığı için sürekli isyan çıkıyordu. Çünkü atlar atlamaz yıkıyordum alttakileri, o yüzden çareyi beni yastık yapmakta buldular.

Bilye: Ben bu oyunu çok sevmezdim ama arada oynadığım olurdu.

Taso: Benim çocukluğumda yeni yeni türemeye başlamıştı bu oyun. Şimdiki 'beyblade'lerin atasıdır.

Gazoz kapağı: Tasolar çıkmadan önceleri biz gazozların kapaklarını taşla ezerek düzeltirdik. Aynı Taso gibi oynardık onlarıda.

Simit: Ne babayiğit delikanlılar dayak yedi bu oyunda. Ebenin bir kutusu olur. ( Ne biçim cümle lan bu?) Simiiiiit diye bağırarak koşar, nefesi kesilmeden birine değerse o kişi kutuya girene kadar dayak yer, değemezse ebe kutuya girene kadar dayak yer. En çok kavga bu oyunda çıkardı.

Oyun bitmez bizde, ortada sıçan, yakartop, istop, elim sende, şişe çevirmece, doğruluk mu cesaret mi, körebe, tıp, isim bitki, sos, beş taş, üç taş, sessiz sinema... Saydıkça geliyor. Hiç oynayacak bir şey bulamazsak birbirimize laf sokardık kavga ederdik.

30.04.2013
Özgür

23 Nisan 2013 Salı

Zorba Aşk


Burcu Güneş Zorba Aşk




"Sevmek zor değil aslında, zor olan yanlış kişiyi sevmek."

Çiçekçiye gidip, güzel, kırmızı bir gül seçmişti. İlk buluşmasında her şey mükemmel olsun istemiyordu. Sadece sıcak olsun, samimi olsun istiyordu. Bu yüzden süslü püslü binlerce söz ve şiir yazabilecekken, sadece "Seni Seviyorum" yazdırdı çiçeğin üzerine.
Mutluydu, çünkü aşık olduğu kıza ilk kez söyleyecekti sevdiğini. Tabi eğer kız buluşmaya gelseydi...

Gelmedi. Ve o gün telefonlara da cevap vermedi. Suçluydu çünkü ve suçluluk duygusunu dibine kadar hissediyordu.
O kırmızı gül on gün kaldı arabasının bagajında.

Ama vazgeçmedi hemen. Bir hediye aldı ertesi gün. Telefon açtı buluşmak istedi. Yine havasını aldı. Kız bir türlü buluşmak istemiyordu.
Aslında adam neden oyalandığını tahmin ediyordu. Kızdan hoşlanan tek kişi olmadığını ve bunun da kızın kafasını karıştırdığını biliyordu. Zaten ilerisi için bir umudu da kalmamıştı. Sadece içindekini söyleyip rahatlamak istiyordu.Tüm bu uğraşlar bir ay sonra reddedilinceye kadar devam etti.

İnsanın sevilmediğini öğrenmek için en azından bir "Seni Seviyorum" deme hakkı olmalı.

"Kendimi yakıtı bitmiş bir kamyonun mazot pompası gibi hissediyorum, sürekli havamı alıyorum."


Siz hiç birisine aldığınız bir hediyeyi veremeyip, parçalayarak çöpe attınız mı?
Bir gül on günde kutusunun içinde ne hale gelir bilir misiniz?
Peki insanın sevdiğini unutması için ne kadar zaman gerekir?

23.04.2013
Özgür

9 Nisan 2013 Salı

Başka Baharların Meltemisin

Güzel Şarkı Linki Var Dediler Geldik


Bir fırtına gibi şiddetliydi rüzgarın,
Sanki bütün hayatımı önüne katıp,
Yıka yıka ilerlemekti planın.
Ama ben razıydım.
Aldığım her nefeste zehir gibi girsende ciğerlerime,
Varlığını hissetmeye değerdi,
Ölüm bile.
Senin iklimin sert rüzgar olmanı gerektiriyordu,
Bana da senin hava şartlarında yaşamak düşüyordu.
Ama olmadı.
Sen kendi kışında fırtına olmak yerine,
Başka baharların meltemi olmayı tercih ettin.
Ve sen başkalarının baharlarının eğlencesi olurken,
Bana da kendi mevsimimi yaratmak düşüyordu.
Şimdi ben kendi güneşimle ısınıyorum,
Sende benim sıcağıma ancak bir serinlik katabiliyorsun,
Geçmişine olan özleminle,
Efil efil esiyorsun,
Derinden bir of çeker gibi.
Eski asaletini kazanmak istiyorsun tekrar
Ve sana olan sevgimi.
Ama bunun için ne cesaretin var,
Ne de umudun...

09.04.2013
Özgür

20 Mart 2013 Çarşamba

Sakın Düşme



Bir kere dibe vurduysan boku yedin demektir. Dünyanın en gerizekalı, beceriksiz, yeteneksiz insanıymışsın gibi davranmaya başlar çevrende ki herkes. Aslında herkes hep öyle davranıyordu ama onları bir şekilde kaale almıyordun yada verecek bir cevabın oluyordu çünkü hayatın yolunda gidiyordu. Sonra ne oldu? Ayağın tökezledi ve tepetaklak yuvarlandın. Artık herkes birer uzman oluverdi hayatında, her şeyi biliyorlar, hem de her şeyi...
"Bilmemkimin oğlu çöpçülük yaparak ekmeğini kazanıyor, sende git yap." Bu duyacağın ilk örneklerden. Bilmemkimin oğlu çöp toplayarak para kazanmıyor aslında, çöpçülüğün yanında hırsızlık da yapıyor. Bunu senin bildiğin gibi onlar da biliyorlar ama bunun konumuzla ilgisi yok değil mi? Çünkü burada önemli olan senin eziklenmen, moralinin çökertilmesi.

Daha güzeli de var. Başka bir bilmemkimin oğlu havuza giderek zayıflamıştır. Aslında sen de spor yapsan zayıflarsın. Her gün yürüyüş mü yapıyorsun? Yetmez, koşacaksın. Koşuyor musun? Yetmez, uçacaksın. Uçuyor musun? Yetmez, götüne baget sokup trompet çalacaksın onunla. Niye? Çünkü yaptığın her şey eksik yada yanlış. Doğruyu bilemeyecek kadar embesilsin çünkü.

Başkalarının geçmişteki yanlış kararlarının cezasını bir ömür çekeceksin. Çocukluk dönemindeki zeki çocuk berbat bir eğitim kararından dolayı küstü oturuyor bir kenarda. Ayağa kalkmıyor, kalkmayacak da bundan sonra. Bunun farkındasın ve hayatının geri kalanına kimsenin müdahale etmesini istemiyorsun.
Ama sinir sistemlerini bozmalarına müdahale edemiyorsun. Başkasının doğrusuyla yaşamaktansa, kendi yanlışınla ölmeyi tercih ediyorsun. Doğru olan da bu zaten. Ama insanın her hamlesi mi elinde patlar be kardeşim?
Ulan hiç mi şans tutmaz?
İnsan hep mi karın ağrısı kılıklı tipleri çekmek zorunda kalır?
Yahu bir işin de senin kontrolünde kalsın. Her şey hesap ettiğin gibi gitsin, geleceğe dair planların işlesin.

Doğuştan cenabetsin kardeşim. Hayat sana hep kazık atacak. Hep kaybedeceksin.

Kimsenin iyi niyetli olduğuna inanma. Çünkü kimse iyi niyetli değil. "Senin iyiliğin için konuşuyorum" diyorsa karşındaki bil ki kötülüğünü en çok o istiyordur.

Dost acı söylemez kardeşim. Dost acını paylaşır, canını acıtmaz. Sadece dost görünenler acı söyler. Bunu okuduğun zaman gerekli dersleri çıkaracaksın zaten. Bazı şeyleri sadece çeken bilir.

Bildiğim bir şey daha var, bundan sonra çok acımasız olacaksın, düşene el uzatmayacaksın. Nasıl biliyorsan öyle yap kardeşim. Ne yaparsan yap ama sakın düşme kardeşim!
Sakın düşme!..

Özgür
15.03.2013

28 Şubat 2013 Perşembe

Sinirbaz

 Sevgili  Pehito bana hediye göndermiş. Paketi bir açtım içinden ben çıktım. Meğerse arkadaşım bana beni sormuş. Bakalım ne çıkacak.

1-En son kime yalan söyledin, neden?
Kendime. Eğer kendime bu kadar çok yalan söylemiş olmasaydım şimdi daha mutlu olurdum.

2-Biz okumuyoruz farz et, kendine bir itirafta bulun.
Paran yok oğlum iş falan kuramayacaksın salak salak düşünüp durma. Bir de o kızın artık bir sevgilisi var ve onunla gayet mutlu. Unut onu!

3-En son severek okuduğunuz kitap hangisi?
Kayıp Sembol Dan Brown
Zar Adam Luke Reinhart
4'ün Kuralı İan Caldwell
Aslında daha çok var, hepsini de hevesle okudum.

4-Şu an istediğin işi mi yapıyorsun?
Hayır. İstediğim işi hayatım boyunca yapamadım ki.

5-Mutlu musun?
Kesinlikle hayır.

6-Öleceğini bilsen, ömrünün son zamanlarını nerede, kimle geçirmek isterdin?
Mezarlıkta. Empati yapmak açısından.
 Bir de geri kalan ömrümde ikamet edeceğim yer hakkında bir kaç bilgi edinmek istememin neresi garip acaba? Yanımda sevmediğim herkes olursa da memnun olurum.

7-Favori şarkıcın ve şarkısı?
Onur Akın Asi ve Mavi
Grup Kedi Aptal

8-Her bölümünü heyecanla takip ettiğin dizin var mı?
İşler Güçler. Eskiden Mahşer-i Cümbüş'ün Anında Görüntü Show'u vardı, gece yarılarına kadar oturur izlerdim oyyy oyyy.

9-Keşke...?
Keşkek. Olsa da yesek.

10-Kötü alışkanlıkların var mı?
Patavatsızlık. Yalaln söylerken Pancar Rengi olmak. Çabuk sinirlenmek, aynı oranda çabuk sakinleşememek. Aşık olmak ve her seferinde aşkına karşılık bulamamak. Sadece senede bir kere alkol almak. Sigara içmemek. Arkadaş ortamında sevimli insan olmak. Kadınların benimle sevgili olmak yerine arkadaş olmayı tercih etmesi.

11-Sence ideal eş nasıl olmalı?
Karnından sıpayı sırtından sopayı... yok lan bu böyle değildi. Evimin gadını çocuklarımın anası... Yok bu da olmadı. Sokakta hanfendi, mutfakta aşçı, yatakta... yok ya bu da değil. Yahu bilemedim şimdi. Hah buldum, ideal eş aslında hiç olmayan eştir. Yok arkadaş ideal eş falan nereden çıkarıyorsunuz bunları, hepsi tamamen hurafe.

26 Şubat 2013 Salı

Totemin Kıblesi

Totomun kıblesi değil bak yanlış anlaşılmasın lütfen.

Sevgili Admin Panpa arkadaşım bana hediye paketi yollamış. İçinden cevaplamam üzere 10 tane soru önergesi çıktı. Mecliste yaptığımız uzun toplantılar sonucunda cevaplama gereği hissettim. Zaten böyle soru cevap şeklinde olunca eğlenceli de oluyor diye düşünüyorum.

1. Yabancı dil biliyor musun?
Tabii ki. Mesela bazıları; İngilizce, Almanca, Flemenkçe, Çince, Arapça, Polakça, Lehçe, Japonca, İbranice, Farsça, Rusça. Bu dillerin hepsi bana yabancı. Özellikle Rusça'ya yabancı olmak çok dokunuyor.
Çok iyi bildiğim bir dil var o da Yalancı Dil. Konuşamıyorum ama anlayabiliyorum.


2. En son okuduğun kitap hangisidir?
Luke Reinhart Zar Adam, Zar Adam'ın Peşinde. ( "Ahmaklar tarafından oynanan bir oyunda çaresiz bir piyonum ben" sözü Luke Reinhart'a aittir mesela bana ait değil. Ayrıca bu sözü kimsenin bilmemesine, daha doğrusu herkesin dikkatinden kaçmış olmasına çok şaşırıyorum. Araştırdım, benim blogumdan ve bana ait sosyal paylaşım sayfalarından başka hiç bir yerde bulamadım.)

3. Sinema mı tiyatro mu?
Tiyatro. Şarkılarında Akustik versiyonlarını ve canlı okunanlarını severim mesela. Tiyatro canlı canlı oynandığı için daha çok ilgimi çekiyor. Bir de repliklerini unutup kıvrandıkları zaman daha eğlenceli oluyor. Özellikle Doğaçlama tiyatroyu çok severim. Bu konuda hayranı olduğum tek bir grup var o da Mahşer-i Cümbüş.

4. Rüyaların renkli mi?
Rüya görme özürlüyüm. Renkli veya Siyah Beyaz değil bildiğin Siyah ekran veriyor benim rüyalarım. Galiba printer'da renkli kartuşta bir problem var bütün rüyalar siyaha boyalı geliyor.


5. Yaptığın en çılgınca hareket nedir?
İshalken hapşurmak değil tabii ki o kadar çılgın olamadım daha. Tutmayacağını bile bile iddaa kuponuma 7+ lık maç yazmak olabilir. İşsiz kalacağını bile bile patronla restleşmek olabilir.  Ama en çılgıncası yüzüncü yıl caddesinde ( Antalyalılar bilir.) travestilere laf atmak oldu. Hayatım boyunca hiç bir zaman peşimden o kadar kadın koşmamıştı. Tamam kadın kısmı biraz şüpheli olabilir ama nasıl kaçtığımı ben bilmiyorum.

6. Bir hayvan olsaydın kim olurdun?
Goril. Açık ve net. Hatta Goril olarak dünyaya gelecekken son anda hatlarda meydana gelen bir karışıklık yüzünden insan olarak dünyaya geldiğimi düşünüyorum. Reenkarnasyona inansaydım Gorilkarnasyon olurdu benimki.


7. Çocukken en çok neyden korkardın?
Herhangi bir hayvandan veya insandan korktuğum hiç olmadı. Hatta Yılan ve Fare katliamı yapmışlığım da var. ( Üç çuval fare ölüsü diyeyim midenizi tutarak kaçışan siz olun. )
Ama karanlıkta tek başıma mezarlığa gidip alkol alarak mezarı açıp ölü çıkarmaktan ve ölüyle top oynayıp tekrar yerine koymaktan korkarım. Birde yerinden çıkarıp top oynasam bile kıbleyi bulamayacağım için muhtemelen yönünü ters koyarım.


8. Mesleğin nedir?
Elektrik Teknikeriyim. Ama genel olarak ameleyim. Her türlü ağır ve kazançsız işte çalıştım ama okuduğum okulun nimetlerinden bir türlü faydalanamadım. He birde potansiyel işsizim. Çalıştığım zamanlarda bile işsiz olarak kayıtlara geçmem gerekiyor. He birde inanılmaz bir yeteneğim var, girdiğim her ortamda mutlaka kendimi sakatlıyorum.


9. Bu ülkede olmasa başka hangi ülkede doğmak isterdin?
Doğmak konusunda bazı sıkıntılarım var. Doğmamış olma jokerimi kullanmak istiyorum. Niye doğmak zorundayım ki? Doğmak istemiyorum. Doğmak istemediğimi söylemiş miydim? Ama İsveç fena olmazdı aslında. İsveç'te mi doğsam ki? Fena fikir değilmiş, tekrar düşündüm de kesinlikle doğmak istemiyorum...


10. Totem gibi kullandığın ve en çok sevdiğin eşyan var mı?
Benim bildiğim totem diye büyük reklam panolarına denir. Hiç öyle büyük reklam panom olmadı. Şans konusunda ciddi sıkıntılarım olduğu için herhangi bir uğura da ihtiyacım olmuyor. Kıçıma totem soksam yine herşey ters gider yani.

13 Şubat 2013 Çarşamba

Piyon Edebiyatı


Her yöne gitmekti dileğim,
Sınırlara takılmak yoktu kafamda.
Farkındaydım,
Benden bir tane daha yoktu bu oyunda,
Ve senden.
Benim görevim seni korumaktı,
Canım pahasına olsa da.
Ama seni kaybetmek yoktu hesapta.
Bu kadar kolay yenilmek yoktu bu şavaşta.
Sonra farkettim ki,
Sen Şah değilmişsin aslında,
Ve ben de Vezir.
İkimizde basit birer Piyonmuşuz.
Ben seni fazla büyütmüşüm gözümde,
Sen de kendini önemli sanmışsın.
Tek kurtuluşumuz birbirimizi kollamaktı,
Ama ben sana güvenmekle yanılmışım,
Sende ona.
Oyun başladı,
Ve ilk yenilen yine biz olduk.
Hayat bir ders daha veriyordu,
Ve bize yine hayatı kenardan izlemek düştü.

Özgür
13.02.2013

30 Ocak 2013 Çarşamba

Küçük Ama İşlevi Büyük

Blogumda acayip kasvetli bir rüzgar estirdiğimi farkettim son zamanlarda. Ama bunda günümüzdeki şartların ve yaşadıklarımın etkisi çok büyük. Mutlu olabilecek bir durumda değilim yani uzun zamandır. Bende mutlu olduğum zamanları yazayım biraz dedim.Yani "Çocukluğum."
Aslında çocukluğum demek çok doğru olmayacak galiba, küçüklüğüm diyeyim en iyisi.

Ben şu anda ne isem çocukluğumda tam tersiydim, yaklaşık Ortaokul birinci sınıfa kadar falan da bu durumdaydım.
Bu tam tersini biraz açayım;
Bir kere inanılmaz yakışıklı bir çocuktum. Hiç öyle her çocuk küçükken sevimlidir falan demeyin benimki farklı bir şey. Aşağı yukarı 5 yaş civarından ortaokula kadar ki dönemde bütün kızlar benim peşimdeydi. Mahallede oyun oynarken bütün erkek çocukları dışlanırken ben kızlarla beraber ip atlardım, evcilik oynardım, "dan dan dana"* oynardım. Okula giderken sınıfta herkes iki kişi otururken ben üç kişilik sırada oturuyordum. Nedeni iki tane kız. İkisi de benden hoşlanıyordu öğretmen birisini kaldırmak istediğinde de kavga ediyorlardı.
5 yaşındayken bir kızı babasından istemiştim. O zamanlar babamın şöför olarak çalıştığı otobüsle oturduğumuz evi başlık parası olarak vermiştim, babası da kızı bana vermişti. Mahallenin en sert, feminen kızını babasından istedim, kızın da bende gönlü varmış bir hafta kadar sevgili olmuştuk. Hatta aile bile olmuş olabiliriz birlikte tuvalete bile giriyorduk yani. Evet cinsellik hayatıma daha 5 yaşında girdi.
Cinsellik demişken sünnetimi de 5 yaşında oldum. Tam bir efsanedir benim sünnetim, çünkü belediyenin düzenlediği toplu sünnet şöleninde sosyete sünnetçisi Kemal Özkan tarafından Konyaaltı Açık Hava Tiyatrosu'nda sünnet edildim.  Üç tane iğne vurdular yine de uyuşturamadılar o bölgeyi. Ama efsaneliği sadece buradan gelmiyor, Ben sünnet olmadan önce kaçtım. 30-45 yaş arasındaki yaklaşık 6-7 kişilik bir aile grubu beni yakalayamadı. Düştüm dişimi kırdım ağladım zırladım ama yine de yakalanmadım. Beni yakalayamayacaklarını anlayınca hileye başvurdular, bir kutu kola almışlar, bana " Tamam vazgeçtik haydi eve gidiyoruz" deyip kutu kolayı verdiler o anda da üzerime hepsi birden çullanıp yakaladılar.
Hayatımın en zevkli zamanları diyebilirim 5 yaş için.

İlkokul zamanlarımda da aktiftim diyebilirim. Her organizasyonun içinde olmaya çalışıyordum ta ki 23 Nisan'da okuyacağım şiiri unutana kadar. İlkokul birinci ya da ikinci sınıftayken ezberlemem için iki kıtalık bir şiir vermişlerdi ve ben kendimi bütün okulun önünde elimde mikrofonla şiirin ikinci kıtasını hatırlamaya çalışırken buldum. Ondan sonra da hiç bir törene katılmadım zaten.

Küçüklüğümdeki yüksek özgüvenli ve yakışıklı Özgür'ün, içine kapanık, şişko ve tipsiz hale gelmesi ortaokul dönemi ve ergenlik çağına denk geliyor. Çok kısa bir sürede inanılmaz derecede kilo aldım ve şu anda ki halime geldim.
Bu kadar kasvetli yazmamın nedeni, geçmişimi biliyor olmamdır belki. Hayat standartlarımın 180 derece tersine dönmesini kabullenemiyorum.


Çocukluğumda anlatılacak çok fazla ayrıntı var. Belki ileride bu yazının ikincisini de yazarım.    


* Dan dan dana; Ortada bir kişi çömelir, herkes etrafında toplanır başının üzerine işaret parmağını koyar,  "dan dan dana, bak şu yana..."  diye devam eden acayip bir tekerleme söyler sonra kaçardı. Yakalanan ebe olurdu. Böyle de salak bir oyun işte ama bütün kızlar çok severdi bu oyunu.    



30.01.2013
Özgür

7 Ocak 2013 Pazartesi

Acaba

Beni tek kişilik bir hayat yaşamaya mahkum edenlerin dahi hayatlarının tek kişilik yatakta bitmesini istemem. Bir tarafı artık boş ve soğuk olsa bile bir yaşanmışlık olmalı orada. Benim hakkımda verdikleri yanlış kararların, hayatları boyunca unutamayacakları bir pişmanlık olarak kalmasını diliyorum sadece.

Pişmanlıklarında boğulmalarını değil, gece gündüz, yatıp kalkıp beni düşünmelerini değil, sadece bir acabalık yer kaplamak istiyorum insanların hayatında. Karşı penceremden gizli gizli bakmalarını değil, her karşılaşmamızda mahcup olmalarını utanmalarını değil, sadece basit bir keşke olmak istiyorum.

Peşinden o kadar koştuktan sonra basit bir kaybediş yaşamamalıyım, hep bir kenarda kalmalıyım. Büyük bir yer istemiyorum, dört odası bulunan kalbin hava boşluğuna da razıyım. Bilgisayara girmiş karantinaya alınmış ama çalışmaya devam eden bir virüs gibi,  bilinçaltında karantinada bekleyeyim ama çalışmaya devam edeyim. Belirli aralıklarla acabalar göndereyim beynine. Kana karıştırayım damarlar vasıtasıyla önce kalbine sonra da tüm vücuduna ulaştırayım mesajımı;
Acaba...
Acaba...
Acaba...

"Keşke be keşke. Keşke seven insana "Arkadaş kalalım." demenin küfür etmekten beter olacağını bilseydim. Acaba hala seviyor mu?"
Acaba...


Mission Complete



05.01.2013
Özgür

21 Aralık 2012 Cuma

Cevab Veremedi

Kanuni Sultan Süleyman'ın hepinize selamı var, "birilerine söyleyin benim haremimle uğraşıp durmasın, becerebiliyorlarsa kendileri de yapsın." diyor. He bu arada kıyamet ilk bizim orada koptu, bu mesajı da Cennetten yazıyorum. Burada havalar mükemmel, görmeyi hayal ettiğiniz herkesle bizzat tanıştım Fatih Sultan Mehmet'le aramız çok iyi mesela, gemileri karadan yüzdürmeyi nasıl akıl ettiğini anlatacak ilerde.

Mimar Sinan ile ortak proje fikirlerimiz var. Cennet'in tam ortasına Şadırvan yapıyor bir tane, o bitince Çamlıca tepesine ve Taksim'e Camii yapacağız. Fikri ben verdim çok hoşuna gitti. Darwin'i gördüm iki saat önce yanında bir dişi maymun vardı. Sordum "bunu niye gezdiriyorsun yanında?" diye, "evrim geçirmesini bekliyorum, sonra evleneceğiz." dedi. Yazık garibim yalnızlıktan çıkarmış sırf Evrim Teorisi'ni. Einstein tam karşımda oturuyor, izafiyet teorisini geliştirmeyi düşünüyormuş, ben de kafasını karıştırmamak için çok konuşmadım.

Leonardo Da Vinci'yi gördüm iki sokak önce. "Hacı senin için İlluminati üyesi diyorlar" dedim, "kanka hurafe onlar inanma" dedi. "Bana mutluluğun resmini çizebilir misin Leo?" dedim, "mutluluk içimizde" dedi. O da felsefeye vermiş kendini yazık. Nicola Tesla'yı gördüm tokalaşayım dedim elektrik çarptı, kaçtım bende. Bir kaç sokak öteden bir patlama sesi geldi hemen uçtum gittim sesin geldiği yere, (bu arada siz bilmezsiniz burada bir yerden bir yere uçarak gidebiliyorsunuz, çok zevkli oluyor.) Adolf Hitler Cennet'e gizlice girmeye çalışan bir Yahudi'yi yakalamış. Adamlar burada bile sahtekarlık peşinde yani. Hitler'e Yahudileri Cennet'e sokmama görevi verilmiş.

Noel Baba'yı da gördüm, çocuğun birine şeker vermeye çalışıyordu. Hiç öyle ak sakallı falan değil bildiğin kapkara bir şey adam. Yıllarca bizi yemişler meğer. Ak sakal demişken Ak sakallı Dede'yi de gördüm, önüne gelene numara dağıtıyor. "Dede bunlar ne numarası!" dedim, "Yolda gördüğüm kapı numaraları oğlum dedi." yıllarca bizimle maytap geçmiş meğerse. Deniz Gezmiş hepinize selam yolladı, ama size biraz kırgınmış, "uğruna can verdiğimiz emanetimize sahip çıkmadılar." dedi.

 Lidya'lı bir kaç kişiyle tanıştım, "Usta dünyada sizin arkanızdan pek rahmet okumuyorlar." dedim, "sorma birader biz de yediğimiz haltın farkına geç vardık." dediler. Parayı bulduklarına bin pişmanlar yani. Tavus Kuşu gibi bir adam gördüm dolaşırken, "Abi sen ne ayaksın ?" dedim, "Kızılderiliyim." dedi, "Hacı Kızılderililer Türkmüş diyorlar doğru mu?" dedim, "Ne alakası var lan!" dedi. Baltayla ortadan ikiye yaracaktı zor kaçtım valla.

 Afrodit misali taş gibi bir hatun gördüm, Afroditmiş meğer. Bir gün evine çay içmeye davet etti beni.

 İnanmayacaksınız ama Maya takvimini hazırlayan amcayı gördüm. Dedim "amca neden bu tarihte bıraktın takvimi?" "Bırakmadım oğlum öldüm." dedi. Meğer adam takvimi hazırlarken kalp krizi geçirip ölmüş, o ölünce de arkasında yetişmiş eleman olmadığından kimse bitirememiş takvimi. Sonra da beceriksizliklerini örtmek için böyle bir hikâye uydurmuşlar.

Tam benim eve girecektim ki bir de ne göreyim,
Atatürk!
Hiç bir şey diyemedim utancımdan. Başımı eğdim öne.
Atatürk karşıma geçti ve dedi ki; Ben bu ülkeyi tek başıma kurmadım. Senin büyük büyük dedelerinin, hepinizin atalarıyla beraber kurdum. Hepsi siz mutlu, huzurlu bir gelecek yaşayın diye gencecik yaşta, çocuk yaşta öldüler. Siz, bizim bıraktığımız yerden ileriye taşıyacağınıza hep geriye götürdünüz. Eğitim seviyenizi geliştireceğinize sahte hocalara, üfürükçülere, şarlatanlara bel bagladınız. En önemlisi de sizi yönetenlerin gaflet, dalalet ve hıyanet içinde olduğunu görmezden geldiniz. Vatanımızı emanet ettiğim gençlerin bu hale geldiğini göreceğime yok olsaydım keşke, çok yazık çocuk çok yazık! dedi.

21Aralık 2012 kıyameti yukarıda yazdığım ve tamamen benim uydurduğum hikâye kadar hikâyedir. Ama en son kısım durup düşünmeye yeterlidir bence...

21.12.2012
Özgür