26 Şubat 2013 Salı

Totemin Kıblesi

Totomun kıblesi değil bak yanlış anlaşılmasın lütfen.

Sevgili Admin Panpa arkadaşım bana hediye paketi yollamış. İçinden cevaplamam üzere 10 tane soru önergesi çıktı. Mecliste yaptığımız uzun toplantılar sonucunda cevaplama gereği hissettim. Zaten böyle soru cevap şeklinde olunca eğlenceli de oluyor diye düşünüyorum.

1. Yabancı dil biliyor musun?
Tabii ki. Mesela bazıları; İngilizce, Almanca, Flemenkçe, Çince, Arapça, Polakça, Lehçe, Japonca, İbranice, Farsça, Rusça. Bu dillerin hepsi bana yabancı. Özellikle Rusça'ya yabancı olmak çok dokunuyor.
Çok iyi bildiğim bir dil var o da Yalancı Dil. Konuşamıyorum ama anlayabiliyorum.


2. En son okuduğun kitap hangisidir?
Luke Reinhart Zar Adam, Zar Adam'ın Peşinde. ( "Ahmaklar tarafından oynanan bir oyunda çaresiz bir piyonum ben" sözü Luke Reinhart'a aittir mesela bana ait değil. Ayrıca bu sözü kimsenin bilmemesine, daha doğrusu herkesin dikkatinden kaçmış olmasına çok şaşırıyorum. Araştırdım, benim blogumdan ve bana ait sosyal paylaşım sayfalarından başka hiç bir yerde bulamadım.)

3. Sinema mı tiyatro mu?
Tiyatro. Şarkılarında Akustik versiyonlarını ve canlı okunanlarını severim mesela. Tiyatro canlı canlı oynandığı için daha çok ilgimi çekiyor. Bir de repliklerini unutup kıvrandıkları zaman daha eğlenceli oluyor. Özellikle Doğaçlama tiyatroyu çok severim. Bu konuda hayranı olduğum tek bir grup var o da Mahşer-i Cümbüş.

4. Rüyaların renkli mi?
Rüya görme özürlüyüm. Renkli veya Siyah Beyaz değil bildiğin Siyah ekran veriyor benim rüyalarım. Galiba printer'da renkli kartuşta bir problem var bütün rüyalar siyaha boyalı geliyor.


5. Yaptığın en çılgınca hareket nedir?
İshalken hapşurmak değil tabii ki o kadar çılgın olamadım daha. Tutmayacağını bile bile iddaa kuponuma 7+ lık maç yazmak olabilir. İşsiz kalacağını bile bile patronla restleşmek olabilir.  Ama en çılgıncası yüzüncü yıl caddesinde ( Antalyalılar bilir.) travestilere laf atmak oldu. Hayatım boyunca hiç bir zaman peşimden o kadar kadın koşmamıştı. Tamam kadın kısmı biraz şüpheli olabilir ama nasıl kaçtığımı ben bilmiyorum.

6. Bir hayvan olsaydın kim olurdun?
Goril. Açık ve net. Hatta Goril olarak dünyaya gelecekken son anda hatlarda meydana gelen bir karışıklık yüzünden insan olarak dünyaya geldiğimi düşünüyorum. Reenkarnasyona inansaydım Gorilkarnasyon olurdu benimki.


7. Çocukken en çok neyden korkardın?
Herhangi bir hayvandan veya insandan korktuğum hiç olmadı. Hatta Yılan ve Fare katliamı yapmışlığım da var. ( Üç çuval fare ölüsü diyeyim midenizi tutarak kaçışan siz olun. )
Ama karanlıkta tek başıma mezarlığa gidip alkol alarak mezarı açıp ölü çıkarmaktan ve ölüyle top oynayıp tekrar yerine koymaktan korkarım. Birde yerinden çıkarıp top oynasam bile kıbleyi bulamayacağım için muhtemelen yönünü ters koyarım.


8. Mesleğin nedir?
Elektrik Teknikeriyim. Ama genel olarak ameleyim. Her türlü ağır ve kazançsız işte çalıştım ama okuduğum okulun nimetlerinden bir türlü faydalanamadım. He birde potansiyel işsizim. Çalıştığım zamanlarda bile işsiz olarak kayıtlara geçmem gerekiyor. He birde inanılmaz bir yeteneğim var, girdiğim her ortamda mutlaka kendimi sakatlıyorum.


9. Bu ülkede olmasa başka hangi ülkede doğmak isterdin?
Doğmak konusunda bazı sıkıntılarım var. Doğmamış olma jokerimi kullanmak istiyorum. Niye doğmak zorundayım ki? Doğmak istemiyorum. Doğmak istemediğimi söylemiş miydim? Ama İsveç fena olmazdı aslında. İsveç'te mi doğsam ki? Fena fikir değilmiş, tekrar düşündüm de kesinlikle doğmak istemiyorum...


10. Totem gibi kullandığın ve en çok sevdiğin eşyan var mı?
Benim bildiğim totem diye büyük reklam panolarına denir. Hiç öyle büyük reklam panom olmadı. Şans konusunda ciddi sıkıntılarım olduğu için herhangi bir uğura da ihtiyacım olmuyor. Kıçıma totem soksam yine herşey ters gider yani.

13 Şubat 2013 Çarşamba

Piyon Edebiyatı


Her yöne gitmekti dileğim,
Sınırlara takılmak yoktu kafamda.
Farkındaydım,
Benden bir tane daha yoktu bu oyunda,
Ve senden.
Benim görevim seni korumaktı,
Canım pahasına olsa da.
Ama seni kaybetmek yoktu hesapta.
Bu kadar kolay yenilmek yoktu bu şavaşta.
Sonra farkettim ki,
Sen Şah değilmişsin aslında,
Ve ben de Vezir.
İkimizde basit birer Piyonmuşuz.
Ben seni fazla büyütmüşüm gözümde,
Sen de kendini önemli sanmışsın.
Tek kurtuluşumuz birbirimizi kollamaktı,
Ama ben sana güvenmekle yanılmışım,
Sende ona.
Oyun başladı,
Ve ilk yenilen yine biz olduk.
Hayat bir ders daha veriyordu,
Ve bize yine hayatı kenardan izlemek düştü.

Özgür
13.02.2013

30 Ocak 2013 Çarşamba

Küçük Ama İşlevi Büyük

Blogumda acayip kasvetli bir rüzgar estirdiğimi farkettim son zamanlarda. Ama bunda günümüzdeki şartların ve yaşadıklarımın etkisi çok büyük. Mutlu olabilecek bir durumda değilim yani uzun zamandır. Bende mutlu olduğum zamanları yazayım biraz dedim.Yani "Çocukluğum."
Aslında çocukluğum demek çok doğru olmayacak galiba, küçüklüğüm diyeyim en iyisi.

Ben şu anda ne isem çocukluğumda tam tersiydim, yaklaşık Ortaokul birinci sınıfa kadar falan da bu durumdaydım.
Bu tam tersini biraz açayım;
Bir kere inanılmaz yakışıklı bir çocuktum. Hiç öyle her çocuk küçükken sevimlidir falan demeyin benimki farklı bir şey. Aşağı yukarı 5 yaş civarından ortaokula kadar ki dönemde bütün kızlar benim peşimdeydi. Mahallede oyun oynarken bütün erkek çocukları dışlanırken ben kızlarla beraber ip atlardım, evcilik oynardım, "dan dan dana"* oynardım. Okula giderken sınıfta herkes iki kişi otururken ben üç kişilik sırada oturuyordum. Nedeni iki tane kız. İkisi de benden hoşlanıyordu öğretmen birisini kaldırmak istediğinde de kavga ediyorlardı.
5 yaşındayken bir kızı babasından istemiştim. O zamanlar babamın şöför olarak çalıştığı otobüsle oturduğumuz evi başlık parası olarak vermiştim, babası da kızı bana vermişti. Mahallenin en sert, feminen kızını babasından istedim, kızın da bende gönlü varmış bir hafta kadar sevgili olmuştuk. Hatta aile bile olmuş olabiliriz birlikte tuvalete bile giriyorduk yani. Evet cinsellik hayatıma daha 5 yaşında girdi.
Cinsellik demişken sünnetimi de 5 yaşında oldum. Tam bir efsanedir benim sünnetim, çünkü belediyenin düzenlediği toplu sünnet şöleninde sosyete sünnetçisi Kemal Özkan tarafından Konyaaltı Açık Hava Tiyatrosu'nda sünnet edildim.  Üç tane iğne vurdular yine de uyuşturamadılar o bölgeyi. Ama efsaneliği sadece buradan gelmiyor, Ben sünnet olmadan önce kaçtım. 30-45 yaş arasındaki yaklaşık 6-7 kişilik bir aile grubu beni yakalayamadı. Düştüm dişimi kırdım ağladım zırladım ama yine de yakalanmadım. Beni yakalayamayacaklarını anlayınca hileye başvurdular, bir kutu kola almışlar, bana " Tamam vazgeçtik haydi eve gidiyoruz" deyip kutu kolayı verdiler o anda da üzerime hepsi birden çullanıp yakaladılar.
Hayatımın en zevkli zamanları diyebilirim 5 yaş için.

İlkokul zamanlarımda da aktiftim diyebilirim. Her organizasyonun içinde olmaya çalışıyordum ta ki 23 Nisan'da okuyacağım şiiri unutana kadar. İlkokul birinci ya da ikinci sınıftayken ezberlemem için iki kıtalık bir şiir vermişlerdi ve ben kendimi bütün okulun önünde elimde mikrofonla şiirin ikinci kıtasını hatırlamaya çalışırken buldum. Ondan sonra da hiç bir törene katılmadım zaten.

Küçüklüğümdeki yüksek özgüvenli ve yakışıklı Özgür'ün, içine kapanık, şişko ve tipsiz hale gelmesi ortaokul dönemi ve ergenlik çağına denk geliyor. Çok kısa bir sürede inanılmaz derecede kilo aldım ve şu anda ki halime geldim.
Bu kadar kasvetli yazmamın nedeni, geçmişimi biliyor olmamdır belki. Hayat standartlarımın 180 derece tersine dönmesini kabullenemiyorum.


Çocukluğumda anlatılacak çok fazla ayrıntı var. Belki ileride bu yazının ikincisini de yazarım.    


* Dan dan dana; Ortada bir kişi çömelir, herkes etrafında toplanır başının üzerine işaret parmağını koyar,  "dan dan dana, bak şu yana..."  diye devam eden acayip bir tekerleme söyler sonra kaçardı. Yakalanan ebe olurdu. Böyle de salak bir oyun işte ama bütün kızlar çok severdi bu oyunu.    



30.01.2013
Özgür

7 Ocak 2013 Pazartesi

Acaba

Beni tek kişilik bir hayat yaşamaya mahkum edenlerin dahi hayatlarının tek kişilik yatakta bitmesini istemem. Bir tarafı artık boş ve soğuk olsa bile bir yaşanmışlık olmalı orada. Benim hakkımda verdikleri yanlış kararların, hayatları boyunca unutamayacakları bir pişmanlık olarak kalmasını diliyorum sadece.

Pişmanlıklarında boğulmalarını değil, gece gündüz, yatıp kalkıp beni düşünmelerini değil, sadece bir acabalık yer kaplamak istiyorum insanların hayatında. Karşı penceremden gizli gizli bakmalarını değil, her karşılaşmamızda mahcup olmalarını utanmalarını değil, sadece basit bir keşke olmak istiyorum.

Peşinden o kadar koştuktan sonra basit bir kaybediş yaşamamalıyım, hep bir kenarda kalmalıyım. Büyük bir yer istemiyorum, dört odası bulunan kalbin hava boşluğuna da razıyım. Bilgisayara girmiş karantinaya alınmış ama çalışmaya devam eden bir virüs gibi,  bilinçaltında karantinada bekleyeyim ama çalışmaya devam edeyim. Belirli aralıklarla acabalar göndereyim beynine. Kana karıştırayım damarlar vasıtasıyla önce kalbine sonra da tüm vücuduna ulaştırayım mesajımı;
Acaba...
Acaba...
Acaba...

"Keşke be keşke. Keşke seven insana "Arkadaş kalalım." demenin küfür etmekten beter olacağını bilseydim. Acaba hala seviyor mu?"
Acaba...


Mission Complete



05.01.2013
Özgür

21 Aralık 2012 Cuma

Cevab Veremedi

Kanuni Sultan Süleyman'ın hepinize selamı var, "birilerine söyleyin benim haremimle uğraşıp durmasın, becerebiliyorlarsa kendileri de yapsın." diyor. He bu arada kıyamet ilk bizim orada koptu, bu mesajı da Cennetten yazıyorum. Burada havalar mükemmel, görmeyi hayal ettiğiniz herkesle bizzat tanıştım Fatih Sultan Mehmet'le aramız çok iyi mesela, gemileri karadan yüzdürmeyi nasıl akıl ettiğini anlatacak ilerde.

Mimar Sinan ile ortak proje fikirlerimiz var. Cennet'in tam ortasına Şadırvan yapıyor bir tane, o bitince Çamlıca tepesine ve Taksim'e Camii yapacağız. Fikri ben verdim çok hoşuna gitti. Darwin'i gördüm iki saat önce yanında bir dişi maymun vardı. Sordum "bunu niye gezdiriyorsun yanında?" diye, "evrim geçirmesini bekliyorum, sonra evleneceğiz." dedi. Yazık garibim yalnızlıktan çıkarmış sırf Evrim Teorisi'ni. Einstein tam karşımda oturuyor, izafiyet teorisini geliştirmeyi düşünüyormuş, ben de kafasını karıştırmamak için çok konuşmadım.

Leonardo Da Vinci'yi gördüm iki sokak önce. "Hacı senin için İlluminati üyesi diyorlar" dedim, "kanka hurafe onlar inanma" dedi. "Bana mutluluğun resmini çizebilir misin Leo?" dedim, "mutluluk içimizde" dedi. O da felsefeye vermiş kendini yazık. Nicola Tesla'yı gördüm tokalaşayım dedim elektrik çarptı, kaçtım bende. Bir kaç sokak öteden bir patlama sesi geldi hemen uçtum gittim sesin geldiği yere, (bu arada siz bilmezsiniz burada bir yerden bir yere uçarak gidebiliyorsunuz, çok zevkli oluyor.) Adolf Hitler Cennet'e gizlice girmeye çalışan bir Yahudi'yi yakalamış. Adamlar burada bile sahtekarlık peşinde yani. Hitler'e Yahudileri Cennet'e sokmama görevi verilmiş.

Noel Baba'yı da gördüm, çocuğun birine şeker vermeye çalışıyordu. Hiç öyle ak sakallı falan değil bildiğin kapkara bir şey adam. Yıllarca bizi yemişler meğer. Ak sakal demişken Ak sakallı Dede'yi de gördüm, önüne gelene numara dağıtıyor. "Dede bunlar ne numarası!" dedim, "Yolda gördüğüm kapı numaraları oğlum dedi." yıllarca bizimle maytap geçmiş meğerse. Deniz Gezmiş hepinize selam yolladı, ama size biraz kırgınmış, "uğruna can verdiğimiz emanetimize sahip çıkmadılar." dedi.

 Lidya'lı bir kaç kişiyle tanıştım, "Usta dünyada sizin arkanızdan pek rahmet okumuyorlar." dedim, "sorma birader biz de yediğimiz haltın farkına geç vardık." dediler. Parayı bulduklarına bin pişmanlar yani. Tavus Kuşu gibi bir adam gördüm dolaşırken, "Abi sen ne ayaksın ?" dedim, "Kızılderiliyim." dedi, "Hacı Kızılderililer Türkmüş diyorlar doğru mu?" dedim, "Ne alakası var lan!" dedi. Baltayla ortadan ikiye yaracaktı zor kaçtım valla.

 Afrodit misali taş gibi bir hatun gördüm, Afroditmiş meğer. Bir gün evine çay içmeye davet etti beni.

 İnanmayacaksınız ama Maya takvimini hazırlayan amcayı gördüm. Dedim "amca neden bu tarihte bıraktın takvimi?" "Bırakmadım oğlum öldüm." dedi. Meğer adam takvimi hazırlarken kalp krizi geçirip ölmüş, o ölünce de arkasında yetişmiş eleman olmadığından kimse bitirememiş takvimi. Sonra da beceriksizliklerini örtmek için böyle bir hikâye uydurmuşlar.

Tam benim eve girecektim ki bir de ne göreyim,
Atatürk!
Hiç bir şey diyemedim utancımdan. Başımı eğdim öne.
Atatürk karşıma geçti ve dedi ki; Ben bu ülkeyi tek başıma kurmadım. Senin büyük büyük dedelerinin, hepinizin atalarıyla beraber kurdum. Hepsi siz mutlu, huzurlu bir gelecek yaşayın diye gencecik yaşta, çocuk yaşta öldüler. Siz, bizim bıraktığımız yerden ileriye taşıyacağınıza hep geriye götürdünüz. Eğitim seviyenizi geliştireceğinize sahte hocalara, üfürükçülere, şarlatanlara bel bagladınız. En önemlisi de sizi yönetenlerin gaflet, dalalet ve hıyanet içinde olduğunu görmezden geldiniz. Vatanımızı emanet ettiğim gençlerin bu hale geldiğini göreceğime yok olsaydım keşke, çok yazık çocuk çok yazık! dedi.

21Aralık 2012 kıyameti yukarıda yazdığım ve tamamen benim uydurduğum hikâye kadar hikâyedir. Ama en son kısım durup düşünmeye yeterlidir bence...

21.12.2012
Özgür