25 Nisan 2016 Pazartesi

El Hubb


Ben sosyal medya ortamlarında resim paylaşmıyorum usta. Soran olursa da "sosyal medyada resim paylaşmak sakat hacı, o resimleri kopyalayıp porno sitelerde kullanıyorlar yea" diyorum. Zaten porno sitelerde resim paylaşayım diye kuyrukta bekliyor mına goyyim.

Ama mesela umarsızca resim paylaşanlara da çok özeniyorum. Hele ki kadınların resim paylaşmadaki bonkörlüğüne iyice bitiyorum anasını satiim. Niye paylaşmasın ki, Gök Tengri vermiş güzelliği, ne yapsın, peçenin arkasına mı saklasın? Gözünün resmini çeker, göz güzel. Bacaklarını çeker koyar, bacaklar Allah vergisi. Komple vücudu koyar, bakmaya doyamazsın. Zaten kadın olmanın eş anlamlısı sosyal olmak demek.

Arkadaşlarla selfiler falan, bakıyorsun yıldızlar geçidi. Çoban yıldızı bir yerde, kutup yıldızı yanından el sallıyor.
Ben öyle miyim? Aslında benimki de yıldızlar geçidi, komple vücudu çekip koysam Büyük Ayı, sadece yüzümü çekip koysam Küçük Ayı...

Ben niye resim paylaşmıyorum peki?
Neyi paylaşayım ki? Yanlışlıkla birisi görse, kişinin ruh sağlığını bozmaktan 6 ay yatarım mına goyyim. Zaten insan içine çıkmamak için gece çalışıp gündüz yatıyorum. Mesela İnstagram hesabımda bana ait görüntü yok, olanı da kimse göremiyor. İnsanları intihara sürüklememek adına gizledim görüntüleri.

Şimdi ben bu konuya nereden geldim? Nasıl geldim?
Söyleyeyim;
Youtube'dan Nurgül Yeşilçay'ın oynadığı "7 Kocalı Hürmüz" filmini izledim. Ki zaten ben o kadının gözlerini gördükten sonra son nefesimi verip geri alıyorum. Sonra dedim ki kendi kendime "oğlum bu kadın çok güzel lan, keşke böyle bir sevgilim olsa." Sonra işte Google'a Nurgül Yeşilçay yazdım, İnstagram hesabına gittim, biraz gözüm gönlüm açıldı. (Bu arada kadın 40 yaşındaymış lan. Ağlamıyorum, gözüme soğan tarlası soktum mına goyyim.) Sonra yanlışlıkla kendi profil sayfamı açtım. Kendimi görünce hülyadan uyandım anasını satiim. "Kendine gel lan!" dedim, "Şu haline bak, o kadar güzel bir kadın senin yüzüne bakarken su içse fotosenteze başlar, bitkisel hayata girer mına goyyim."

Zaten Nurgül Yeşilçay filmlerini izlediğimi bilse film çekmeyi bırakır, parkta el falı bakmaya başlar.

Ki burada Nurgül Yeşilçay konu mankenidir. (Hadi yine iyisiniz paraya kıyıp konu mankeninin en iyisini getirttim) Esas kız o kadar güzel olmasada olur.

Ayrıca farkındaysanız o kadar lakırdı ettim ama kadının en güzel yerlerinde başrol oynayan süt torbalarından bahsetmedim. Oysa ki en devasa güzellik orada. Hani vardır ya erkek cinsinin korkulu rüyası "göğüs çatalına bakmamaya çalışmak" işte bu kadında o mümkün değil, resmen kendi özerkliğini ilan etmiş o ikiz kuleler. "Ben ortamdaysam, gözünü benden ayırmayacaksın aga" diyor.

Ulan bu dünyanın zaten adaleti yok ama öbür dünyanın da adaleti yok anasını satiim. Kimine ekskavatörle veriyor, sıra benim gibilere gelince damlalıkla veriyor.

#nurgülyesilcay
#hastasınım

Aha bu da bonus bir video:  https://youtu.be/84vcAk9Xvo0

Çıldırıciim...

El Hubb= Kayıtsız şartsız aşk


1 Mart 2016 Salı

Leyla İle Kays

Kays'ı Mecnun eden Leyla mıydı?
Yoksa Leyla, Kays'ın kalbinde yara mıydı?
Aşk, yaşamaktan evlâ mıydı?
Mecnun ölseydi çölde, deli divane ölseydi öyle,
Leyla da yanına yatar mıydı?

Istırap aşka katık mıydı?
Leyla, çölde sonsuz vaha mıydı?
Kader aşka azılı düşman mıydı?
Aşk, kör etmeseydi gözlerini, inmeseydi perde gözüne,
Mecnun, Leyla'ya kavuşmaz mıydı?

Kim istemez sevmek deli gibi?
Saf, temiz, ölesiye...
Kim istemez uğruna çöllere düşecek deli fişeği?
Sevenler kavuşsun diye yazıldı efsane aşk hikayeleri.
Leyla'yı verseydi Kays'a annesi, hapsetmeseydi evin içine ayırmasaydı sevenleri,
Kim bilirdi aşkın kıymetini?

26.02.2016

Gel Bir Çay İçelim

Geleceksin biliyorum!

Öncelikle şunu bil ki; Ben seni çok bekledim!

Seni hiç tanımadım ben, nasıl tanışacağımız hakkında da hiçbir fikrim yok. Belki seninle yıllardır tanışıyoruzdur ama inan kim olduğunu bilmiyorum. Belki Yeşilçam filmlerindeki gibi olur ama ben "Tatar Ramazan" olmam bak baştan söyleyeyim. E tabi sende "Türkan Şoray Kanunları" koymazsan sevinirim. "Öptürtmem, dürttürtmem" triplerini hiç sevmedim hayatım boyunca.

Senden önce Keşiş gibi yaşamadım, tahmin etmişsindir zaten. Aşık da oldum, odun da. Sevildim de, yerildim de. Seviştim de, dövüştüm de... Ama hiç şerefsiz olmadım! Kimsenin duygularıyla oynamadım. Bir sürü şiir falan yazdım ama muhtemelen hiç birisinden haberin olmayacak. E işte hayatın boyunca da benim bu cinsliklerimle uğraşırsın diye düşünüyorum. Sence? Uğraşır mısın?

Ben seni çok bekledim.
Sana ulaşana kadar temiz kalabilmek için çok uğraştım ama becerebildiğimi sanmıyorum. Yalan söylemeyi öğrendim mesela. Aslında bu kadar geç kalmasaydın daha gözüm açılmadan kafesleyebilirdin beni. Tosbağa geni mi taşıyorsun be mübarek, neredesin? Hemen ümitsizliğe kapılma, yalan söylemeyi öğrendim ama suratımın kızarmasını engellemeyi öğrenemedim bir türlü. Lanet olasıca bir sıfatım var, yalan söylediğim anda, yumurtlamak üzere olan tavuk götü gibi kızarıyor meret. Zaten alışmadık götte don durmaz derler.

Muhtemelen hayatın boyunca rahat bir ömür yaşamanı sağlayacak birisiyle hayatını devam ettirmeyi düşünmüşsündür. Zengin koca peşinde koşmak demeyelim biz ona yinede. İşte o "birisi" ben değilim! Açlıktan nefesim kokmuyor çok şükür de, elimden emekliyim be güzelim. Çalışırsam karnım doyuyor, işsizsem götüm donuyor, geçinip  gidiyorum. Sana bu konuda bir iyi bir de kötü haberim var. İyi haber, zengin olmanın yolunu öğrendim. Nasıl yatırım yapılır, ne iş ne para getirir çok araştırdım, bir yöntem geliştirdim kendime. Kötü haber, bunu yapabilmek için bir miktar birikim gerekiyor, o da bende yok. Nasıl bir dünya bu ki çok zengin olmak için bile az zengin olmak gerekiyor... Neyse sen umutsuzluğa kapılma yine de, o birikim için gereken şeyleri de bulurum bir gün. İnanmadın değil mi? Valla ben de inanmadım. Ama sen inan yine de, sen inanırsan beni de inandırırsın çünkü.

Bu arada Yengeç burcuyum ben. Kızlar bunu duyduğu anda suratlarını düşürüveriyorlar. Valla haklılar diyecek bir şey yok. Eğer sen bunu duyup da o gül yüzünü düşürmezsen anlarım ki tanımıyorsun Yengeç burcunu. Bu benim için iyi haber, senin için de iyi haber. Çünkü hayatını burç yorumlarına göre yönlendiren tipler bilmiyorlar ne kaybettiklerini. Muhtemelen sen de ne kazandığını bilmiyorsun, öğrenirsin zamanla. Evet tipik ve aşılamayan bazı problemler var ama ticarette gelir gider dengesi önemlidir. Gelirin, giderinden çok fazla olmalı ama "hiç gitmesin, hep gelsin" dersen, kocaman bir "nah" verirler eline. Deme öyle şeyler. E bizimki de bir nevi ticaret be güzelim.

Benim için duygusal falan diyorlar. Sakın inanayım deme onlara. Bildiğin yontulmamış, işlenmemiş Çınar odunuyumdur. Tek özelliğim dayanıklı olmak. Bir kaç kelime yanyana getirip bir şeyler yazabiliyorum diye duygusal olduğumu sanıyorlar. Bakma sen onlara.  Kızgınlık halini de duygusallık olarak düşünüyorsan o başka. Çabuk kızarım ama aynı oranda çabuk sakinleşemem. Beni hızlıca sakinleştirebilecek dört şey var bu hayatta, birincisi annem. İkincisi sensin. Üçüncüsünü ve dördüncüsünü de birlikte yapacağız diye düşünüyorum.

Farkındaysan hiç dış görünüşümden bahsetmedim. E kör değilsen onu görürsün zaten. Ben zaten hep bu evrede kaybediyorum biliyor musun? Bilmiyorsan da görünce anlarsın. Zaten karşıdan görüp de hayata küsmediysen, beni bir homo sapiens formuna dönüştürebileceğini düşündüysen, peygamberliğini ilan edebilirsin. İlk havarin ben olurum söz.

Daha anlatacak çok şey var ama yeter çok konuştum. Biraz da sen anlat bakalım. Ne zaman geleceksin? Nasıl karşılaşacağız seninle? Kimsin? Neredesin?

Ben seni çok bekledim!

29.02.2016

28 Kasım 2015 Cumartesi

Merve'nin Hikayesi


Güzel kızdı Merve...

Sütun gibi upuzun bacakları, tanesi bir kilo gelen bey narı gibi memeleri yoktu belki ama karşıdan göründüğü zaman insanı hülyalar alemine götürüp bırakan eşsiz bir yüzü vardı. Gözlerinin mavisi bizim mahalleyi aydınlatırdı her gün, saçlarının siyahi geceyi getirirdi karşı mahallenin ampulü patlamış dandik sokak lambalarına.

Mahallenin tüm erkeklerinin hayalindeydi Merve. Kimisi banyo sabununa açtığı deliğe Merve ismini koyduğunu anlatırdı ballandıra ballandıra, kimisi de kurduğu evlilik hayalini anlatırdı;

- Evlenirim lan ben bu kızla, yemin ediyorum bütün ortamı da bırakırım, ben mahallenin Manyak Cevatlığından istifa ederim lan bu kız için, işe de girerim, hayatım boyunca patron dövmeden ayrıldığım bir tane iş olmadı ama bunun için bir ömür eziyet çekerim mına goyim. Toki'den de ev taksitine girerim, yaşar gideriz anasını satayım.

+ Kuracağın hayali sikeyim lan senin, hayalin bile fakir mına goyim.

Bende seviyordum Merve'yi, hatta doğrusunu söylemek gerekirse aşıktım ve it kopuk tayfasının bu halleri de canımı çok sıkıyordu, tabi çok sevdiği bir erkek arkadaşının olması daha da çok sıkıyordu canımı... Ama benim, mahalledeki diğer saplardan bir farkım vardı, Merve'yle konuşabiliyordum. Çok küçük yaşlardan beridir birlikte büyüdüğümüz için birbirimizi iyi tanırdık ve dertleşirdik ara sıra. Bütün mahallenin dibinin düştüğü bir kızla arkadaş olmanın verdiği karizma sayesinde de mahallenin serserileriyle iyi arkadaş olmuştum. Herkes, belki kızı kendilerine ayarlarım umuduyla yaşıyordu resmen. Kız yoldan geçerken haspel kader "merhaba" dese, bırak cevap vermeyi heyecandan kalp krizi geçirecek adamlar ama umut parayla satılmıyor ya...

Bir gün yine işten dönerken karşılaştım Merve'yle, şeker pancarı gibiydi o güzelim yüzü kan çanağına dönmüş sinirden, ağlamak üzereydi. "Ne oldu, hayırdır" dedim, savuşturmak istedi ilk başta ama ısrar edince dayanamadı bir çay bahçesine gittik, daha oturur oturmaz boşalttı gözleri ölümsüzlük iksirini masanın üzerine. Gözünden düşen her damlada bir nehir kuruyordu yüreğimin en derin yerlerinde.

"Hangi beyin fakiri üzdü seni bu kadar?" dedim...
Yüzüme bakıp gülümsedi ve sonra kaldığı yerden ağlamaya devam ederek "Bitti" dedi.
Karşılıklı susmaya devam ettik bir süre daha, sonra konuşmaya devam etti;
"Şerefsiz! Aldatıyormuş beni. İnanabiliyor musun ya? Aldatıyormuş." dedi.
"Ne zamandan beri?" dedim.
"Ohaaa!" dedi ilk önce. "Hiç mi şaşırmadın lan? Hepiniz mi böylesiniz oğlum?" dedi. Bir süre sustum ve anlatmaya başladı;
"Bir yıldır birlikteydik, iki gün önce evlenme teklif etmişti, kabul ettim. Bugün işten çıktıktan sonra otobüse binmedim, canım yürümek istiyordu, biraz yürüdükten sonra arabasını gördüm, yanına gittim, orospunun biriyle öpüşüyordu arabanın içinde. Daha iki gün önce bana evlilik teklif ettiği dudaklarından başkası öpüyordu bugün. Yerden bir taş alıp camını kırdım, yüzüğü kafasına çarpıp ayrıldım işte."

Söyleyecek söz bulamadım, ne kadar zor sevdiğin kızın sevgilisinden ayrıldığını öğrenmek. Öyle bir durum ki bu, söylediğin her söz durumundan istifade etmek gibi algılanıyor.

"Yarın haftasonu, iş çıkışı bir yere gidip içelim mi?" dedim.
" Valla hiç dışarı çıkacak halim yok, yarın işe de gitmiyorum, akşam işten çıkarken bir rakı al gel benim evde içeriz" dedi.

Ertesi gün elimde 70'likle gittim yanına, gece yarısına kadar içtik, ikimiz de dut gibi sarhoş olmuştuk ama Merve'nin yüzünün güldüğünü görmek, her gün zil zurna sarhoş olmaya değerdi doğrusu.

"Ne kadar çok abaza ayı var" dedi.
"Nasıl yani?" dedim.
"Mahallede" dedi. "Ne kadar çok abaza var. Yolda yürümeye korkuyorum, bütün serseri tayfası tren görmüş öküz gibi kilitleniyorlar, bir gün birisi bir şey yapacak diye korkuyorum."
"Sen de bu kadar güzel olmasaydın." dedim.
"Nerem güzel lan benim?" dedi.
"Burada mı sayayım, mail olarak mı atayım, saymakla bitmez de" dedim. Güzel gözlerinin içinin güldüğünü gördüm o an.
"Tamam da bu benim seçimim değil ki, güzel olmayı ben mi istedim?" dedi.
"Hayır ben istedim, özel olarak sipariş verdim sen geldin."
Gülümseyerek son yudumunu aldı içkisinin;
"Bu mahallenin itleriyle senin aran iyi." dedi "Hiç konuşuyor musunuz benim hakkımda? İleri geri atıp tutuyor musunuz?
İçkinin de verdiği bir puştluk vardı üzerimde, onun da etkisiyle;
"Valla herkesin bir fantazisi var seninle ilgili." dedim. "Kimisi yatağa atma derdinde, kimisi evlilik hayali kuruyor ama bir merhaba desen hepsi heyecandan kalp krizi geçirir." dedim.
"Adamlar orada beni yatağa atmak istediklerini söylüyor, sen de hiç korumuyorsun beni öyle mi?" dedi.
"Bana gerek kalmıyor ki, birbirlerine giriyorlar zaten" dedim. "Senin saçının teline zarar veremez kimse burada. İki tane it kopukla uğraşmaya bile değmez"
"Sen hiç hayal kurdun mu benimle ilgili?" "Delikanlı gibi cevap ver ama" dedi.
Delikanlılık damarım tuttu o anda, "kurdum" dedim.
"Anlatsana" dedi.
"Birlikte duşa girmişliğimiz oldu bir kaç kez" dedim.
"Ohaaa" dedi. "Beni hayal edip otuz bir mi çekiyorsun sen?"
Öyle birden söyleyince utandım tabi ama rakının yalandan cesaretiyle,
"Evet" dedim.
"Neden gelip bana hiç söylemedin sevişmek istediğini?" dedi.
"Benim ki basit bir cinsel ilişki isteği değil ki, ben seni seviyorum" dedim.
"Geri zekalı" dedi. "Çocukluğumuzdan beridir birlikteyiz, neden söylemedin şimdiye kadar?"
"Ucunda seni sonsuza kadar kaybetmek de vardı, cesaret edemedim, korktum." dedim.
"Ben başkasıyla evlenme arefesindeydim, başkasıyla evlenmemden daha mı önemliydi bu korku? O zaman da kaybetmiş olmayacak mıydın?" dedi.
"Bütün dünya başıma yıkılmak üzereydi." dedim "Ama sen başkasını severken gelip bunları söylemek şerefsizlikti, yapamazdım böyle bir şeyi."
"Peki hala seviyor musun beni?" dedi.
"Sonsuza kadar" dedim. Sustu, ayağa kalkıp elini bana uzattı ve ayağa kaldırdı. Boynuma sarıldı ve öpüşmeye başladık. Bir kaç dakika bu şekilde devam ettik ve daha sonra;
"Bundan sonra duş alırken bile benden başkası olmasın hayatında" dedi.
"Sonsuza kadar" dedim.

Evden ayrılırken dünyanın en mutlu insanıydım. Sokakta uçarak yürürken bir anda bizim mahallenin serserileri çevirdi etrafımı, bir tanesi kulaklarımla oynayıp dönüp;
"Vaayy, bizim kolpacı işi pişirmiş." dedi.

Başka birisi "Kaç posta attın lan?" dedi, o sırada bir diğeri de " yalnız mahallenin en kral orospusunu siktin, getir de biraz da biz sikelim!" deyince dayanamadım, ağzının üstüne okkalı bir yumruk geçirdim. sonrasında da hepsi bir olup beni dövdüler. O gece değil dayak yemek, dünya yıkılsa umrumda olmazdı zaten. Olmadı da...


Özgür
28.11.2015

Not:Kurgudur.

22 Ekim 2015 Perşembe

Trafik Cezası


"Beş dakikada gelirim nasıl olsa" diye arabasını hatalı park eden şoför gibiydin sevgilim.
O kadar kısa sürede gelemeyeceğini bilen trafik polisiydim bende.
Ceza kesmemek için beş saati, beş dakikaya sığdırmaya razı olabilirdim.

Hatalı park eden arabaya kesilen 88 Lira gibiydin sevgilim.
Varlığın derde derman olmadığı halde, yokluğun hissediliyordu kredi kartı ekstresinde.
Sana değerdi aslında, her gün ceza ödeyebilirdim.
Ama açtığın yarayı kapatmaya yetmedi bile, 15 gün içinde yapılan ödemeye uygulanan %20 indirim.

Yanlış park edilmiş son model, lüks araç gibiydin sevgilim.
Trafik polisinin çağırdığı çekiciydim bende.
Sen çok güzeldin ve havalıydın da, yürüdüğün yollarda hayat geçici olarak kapsama alanı dışına çıkar, tüm gözler sana dönerdi bir an.
Ben belki gösterişsizdim ama yeter ki gitme diye bir ömür seni sırtımda taşıyabilirdim.

Çekilen araçların emanet bırakıldığı otopark gibiydin sevgilim.
Her boyutta aracın rahatlıkla girip çıkabileceği kadar derin ve geniştin.
Bir bilsen, bir zamanlar özel mülkiyetim olmanı nasıl isterdim.

Ama altın madeni olsan, kazma vurmam artık.
Tarla olsan ekmem,
Bağ olsan dikmem.
Bal olsan yemem artık.
Yar olsan sevmem...

22.10.2015