30 Ocak 2013 Çarşamba

Küçük Ama İşlevi Büyük

Blogumda acayip kasvetli bir rüzgar estirdiğimi farkettim son zamanlarda. Ama bunda günümüzdeki şartların ve yaşadıklarımın etkisi çok büyük. Mutlu olabilecek bir durumda değilim yani uzun zamandır. Bende mutlu olduğum zamanları yazayım biraz dedim.Yani "Çocukluğum."
Aslında çocukluğum demek çok doğru olmayacak galiba, küçüklüğüm diyeyim en iyisi.

Ben şu anda ne isem çocukluğumda tam tersiydim, yaklaşık Ortaokul birinci sınıfa kadar falan da bu durumdaydım.
Bu tam tersini biraz açayım;
Bir kere inanılmaz yakışıklı bir çocuktum. Hiç öyle her çocuk küçükken sevimlidir falan demeyin benimki farklı bir şey. Aşağı yukarı 5 yaş civarından ortaokula kadar ki dönemde bütün kızlar benim peşimdeydi. Mahallede oyun oynarken bütün erkek çocukları dışlanırken ben kızlarla beraber ip atlardım, evcilik oynardım, "dan dan dana"* oynardım. Okula giderken sınıfta herkes iki kişi otururken ben üç kişilik sırada oturuyordum. Nedeni iki tane kız. İkisi de benden hoşlanıyordu öğretmen birisini kaldırmak istediğinde de kavga ediyorlardı.
5 yaşındayken bir kızı babasından istemiştim. O zamanlar babamın şöför olarak çalıştığı otobüsle oturduğumuz evi başlık parası olarak vermiştim, babası da kızı bana vermişti. Mahallenin en sert, feminen kızını babasından istedim, kızın da bende gönlü varmış bir hafta kadar sevgili olmuştuk. Hatta aile bile olmuş olabiliriz birlikte tuvalete bile giriyorduk yani. Evet cinsellik hayatıma daha 5 yaşında girdi.
Cinsellik demişken sünnetimi de 5 yaşında oldum. Tam bir efsanedir benim sünnetim, çünkü belediyenin düzenlediği toplu sünnet şöleninde sosyete sünnetçisi Kemal Özkan tarafından Konyaaltı Açık Hava Tiyatrosu'nda sünnet edildim.  Üç tane iğne vurdular yine de uyuşturamadılar o bölgeyi. Ama efsaneliği sadece buradan gelmiyor, Ben sünnet olmadan önce kaçtım. 30-45 yaş arasındaki yaklaşık 6-7 kişilik bir aile grubu beni yakalayamadı. Düştüm dişimi kırdım ağladım zırladım ama yine de yakalanmadım. Beni yakalayamayacaklarını anlayınca hileye başvurdular, bir kutu kola almışlar, bana " Tamam vazgeçtik haydi eve gidiyoruz" deyip kutu kolayı verdiler o anda da üzerime hepsi birden çullanıp yakaladılar.
Hayatımın en zevkli zamanları diyebilirim 5 yaş için.

İlkokul zamanlarımda da aktiftim diyebilirim. Her organizasyonun içinde olmaya çalışıyordum ta ki 23 Nisan'da okuyacağım şiiri unutana kadar. İlkokul birinci ya da ikinci sınıftayken ezberlemem için iki kıtalık bir şiir vermişlerdi ve ben kendimi bütün okulun önünde elimde mikrofonla şiirin ikinci kıtasını hatırlamaya çalışırken buldum. Ondan sonra da hiç bir törene katılmadım zaten.

Küçüklüğümdeki yüksek özgüvenli ve yakışıklı Özgür'ün, içine kapanık, şişko ve tipsiz hale gelmesi ortaokul dönemi ve ergenlik çağına denk geliyor. Çok kısa bir sürede inanılmaz derecede kilo aldım ve şu anda ki halime geldim.
Bu kadar kasvetli yazmamın nedeni, geçmişimi biliyor olmamdır belki. Hayat standartlarımın 180 derece tersine dönmesini kabullenemiyorum.


Çocukluğumda anlatılacak çok fazla ayrıntı var. Belki ileride bu yazının ikincisini de yazarım.    


* Dan dan dana; Ortada bir kişi çömelir, herkes etrafında toplanır başının üzerine işaret parmağını koyar,  "dan dan dana, bak şu yana..."  diye devam eden acayip bir tekerleme söyler sonra kaçardı. Yakalanan ebe olurdu. Böyle de salak bir oyun işte ama bütün kızlar çok severdi bu oyunu.    



30.01.2013
Özgür

7 Ocak 2013 Pazartesi

Acaba

Beni tek kişilik bir hayat yaşamaya mahkum edenlerin dahi hayatlarının tek kişilik yatakta bitmesini istemem. Bir tarafı artık boş ve soğuk olsa bile bir yaşanmışlık olmalı orada. Benim hakkımda verdikleri yanlış kararların, hayatları boyunca unutamayacakları bir pişmanlık olarak kalmasını diliyorum sadece.

Pişmanlıklarında boğulmalarını değil, gece gündüz, yatıp kalkıp beni düşünmelerini değil, sadece bir acabalık yer kaplamak istiyorum insanların hayatında. Karşı penceremden gizli gizli bakmalarını değil, her karşılaşmamızda mahcup olmalarını utanmalarını değil, sadece basit bir keşke olmak istiyorum.

Peşinden o kadar koştuktan sonra basit bir kaybediş yaşamamalıyım, hep bir kenarda kalmalıyım. Büyük bir yer istemiyorum, dört odası bulunan kalbin hava boşluğuna da razıyım. Bilgisayara girmiş karantinaya alınmış ama çalışmaya devam eden bir virüs gibi,  bilinçaltında karantinada bekleyeyim ama çalışmaya devam edeyim. Belirli aralıklarla acabalar göndereyim beynine. Kana karıştırayım damarlar vasıtasıyla önce kalbine sonra da tüm vücuduna ulaştırayım mesajımı;
Acaba...
Acaba...
Acaba...

"Keşke be keşke. Keşke seven insana "Arkadaş kalalım." demenin küfür etmekten beter olacağını bilseydim. Acaba hala seviyor mu?"
Acaba...


Mission Complete



05.01.2013
Özgür