16 Şubat 2010 Salı

Manisa Alaşehir 2. Ulaştırma Personel Eğitim Merkezi

İşin özü bu yazıyı yazdığım gün neşem gayet yerindeydi. Ama şu anda bütün hevesim kaçmış durumda. Muhtemelen sevk yiyip geri geleceğim.
Kademeci olacakmışım gibi yazmışım yazıyı ama Ulaştırmacı oldum. Şöför yani...
 Sizlere iyi okumalar diyeyim. Bu arada yorumları yayınlamam ve cevaplamam geç olabilir. Bunun içinde şimdiden özür dilerim...


Bu bir veda konuşması değildir. Veda etmekten nefret ederim. Veda etmesi gereken tek insan vardır, o da ölmek üzere olan kişi. Benim ki fakir avuntusu.
Hani kuru ekmeği verirsin eline, yanına da bir şişe hazır su verirsin, adam o ekmeği biftek, suyu beyaz şarap zanneder. Hatta hazır suyu içmez bile özel günleri için saklar.
Ya da bir tabak pilav koyarsın önüne, havyar verdiğini zanneder.
Gerçi havyar koysan önüne yemez ki. Yenir mi lan o iğrenç şey. Iyyy.
Neyse lafı uzatmayalım, konumdan saptırıyorsunuz beni. Kafamı karıştırmayın kardeşim yazı yazmaya çalışıyoruz şurada. Allah Allah ya.
Benim durum da bu fakir yeğenimiz gibi, avutuyorum kendimi.

Şöyle avutuyorum, aslında ben askere gitmiyorum. Karayiplere tatile gidiyorum. Bir buçuk yıl sürecek tatil. Sağ tarafımda beyaz kızlar, sol tarafımda siyah kızlar olacak. Manzaramı bozuyorlar biraz, etrafı göremiyorum ama olsun. Onlar başlı başına birer manzara zaten.
Bütün kızlarla aynı yerde kalıyoruz. Odalar birleştirilmiş ranza tarzı yataklar yerleştirilmiş, yaklaşık 1500 tane kadın ve ben, birlikte tatil yapıyoruz.

“Ulan bu salak ölmüş haberi yok.” Dediğinizi duyar gibiyim. Evet öldüm ne olmuş yani aç tavuk kendini buğday ambarında zannedermiş. Nasıl olsa hayallerim kıçımda patlıyor. Emin adımlarla yürüdüğüm her yolun sonunda uçurum çıkıyor karşıma gidemiyorum hedefime. Ben de olmayacak hayaller kuruyorum artık ne yapayım.

Bundan tam 7 ay önce bir sınava girdim. Adı DGS. Bilmeyenler (...şuradaki yazımı...) okuyabilirler. Hayatım boyunca Ösym tarafından açılan sınavlar arasında, girdiğim en kolay sınavdı. Mühendislik fakültesine gitmeyi garantilediğimi düşünüyordum sınavdan çıktığımda. Sınavdan sonra cevaplarımı kontrol ettiğimde de kendimi teyit ettim. Evet iyi bir puan gelecek diye düşünüyordum. Ufaktan hazırlıklar, planlar falan yapmaya başladım. Gideceğeim yerde yurt yoksa şöyle yaparım, varsa böyle yaparım, iş bulurum part time çalışırım, bursa başvururum falan filan. Bundan tam 5,5 ay önce sınavın sonuçlarını aldım. Gelen puan hiçbir yere yetmiyordu. Daldan düşmüş ARMUT gibi kaldım tek başıma. Ösym’ye şikayet dilekçesi falan gönderdim ama yemedi tabi açıkta kaldım.

Görüldüğü gibi 5 ayda insanın hayatı 180 derece tersine böyle dönüyor. 5 ay öncesine kadar aklımda askerlik diye bir şey yokken, ben şimdi askere gidiyorum. 5 ay önce okulu kazanınca hangi yurda yerleşirim acaba diye düşünürken. Mühendislik fakültesinin dersleri nasıldır acaba diye araştırmalar yaparken, şimdi acemi birliği kaç ay sürecek acaba, yüksekokul mezunu olunca direkt çavuş talimgahına düşer miyim acaba diye düşünüyorum.
Yeşil don, yeşil atlet alıp zulalayacağım. Hırsızlık olayları oluyormuş bolca. Donlarımın içine küçük kesecik gibi şeyler dikmem gerekiyormuş, param olursa oraya koymak için.

Ben elektrikçiyim ya, belki beni kademeye alırlar. Komutanların evlerinde falan arıza olunca götürürler beni. Geç lan yap şunu diye.

“Komutanın birinin güzel bir kızı vardır, bildiğin dünyalar güzeli. Bir gün arıza olur ve lonely o komutanın evine gider. Arızayı bulur ve tamire koyulur lonely. O arada kız lonely’e aşık olmuştur. İç geçirir durur. Bütün alem ona, o lonely’e aşıktır. Ancak mr lonely gönlünü kapatmıştır. Hem zaten o komutanın kızı, olmaz öyle aşk falan. Komutana saygı diye bir şey var lan. Kırarım ağzını. Zaten lonely’nin peşinde bir dünya kız var ona mı kalmış? Hıh. Ancak öyle olmaz. Kız lonely’nin içeceğine uyku ilacı katar, sonra yatağına götürür ve bağırır. İmdaaaaattt. Bu bana tecavüz etti babaciim. Evlendir bununla beni. Komutan çıkarır G3’ü dayar lonely’nin kafasına, ya evlenirsin bu kızla ya da kafanı unut. Lonely çaresiz kabul eder bu fıstık gibi kızla evlenmeyi. Sonra evlenirler mutlu mesut geçinip giderler.”

İç Ses: Lan yalancı geri zekalı, aptal, manyak. Kim var lan peşinde, yolda gören iki metre uzağından geçiyor. Haydi onu geçtim, öyle güzel kız sana aşık mı olur lan mal. Haydi onu da geçtim, Kim evlenir lan seninle? Çirkin Bety bile senin yanında Elizabeth Hurley kalıyor oğlum. Kendine gel.

Ya bu geri zekalı iç ses benim kurgu hikayelerime bile karışıyor. Çık lan erkeksen ortaya. İçerden içerden konuşuyorsun var ya kırarım kafanı hee.

Ben aşk meşk hikayesine girmeyecektim. Neyse kaldığım yerden devam ediyorum. Benim gıcık olduğum bir komutan olur mutlaka. Bir gün onun evinde bir arıza olur ve gideriz. Ben buna gıcığım ya, evdeki anahtarların hepsinin kenarından birer faz kablosu çıkarırım. Işığı her açmak istediğinde elektriğe çarpılır. Ertesi gün yine beni çağırır. Ben giderim, “Aaaa komutanım faz toprak arası kısa devre olmuş hemen çözeriz.” falan derim. Arızayı çözmem. Kafayı sıyırana kadar elektriğe çarpılıp durur.

Aklımda bir komplo teorisi daha var. Mesela gıcık olduğum bir komutan mı var? Hemen 155 polis imdat aranır ve bir ihbarda bulunur. Bilmem kim komutan Ergenekon örgütünden birkaç kişiyle gizli görüşmeler yapıyor. Kapıyı dinlerken duyduğum kadarıyla darbe yapacaklarmış. Ohhh. Ben askerliği bitirene kadar içerden çıkamaz o.

Eğer gittiğim yerde kilom yüzünden hava değişimi almazsam, bir buçuk yıl sürecek bir maceraya adım atmış bulunacağım. Ben internetle bütünleşmiş bir Alien’im. İnternetsiz yaşayamam. Bir şekilde bir yerlerden internete girerim diye düşünüyorum. Mutlaka anlatacaklarım olacaktır ama yazacaklarım eğlenceli şeyler mi olur, yoksa başıma hep hüzünlü şeyler mi gelir bilemiyorum. Ama şu kesin, interneti olmayan bir şehire düşsem bile yazarım. Bir not defteri alırım ve ona yazarım. Askerlik bittikten sonra hepsini bloguma aktarırım. Yazmak benim taaa çocukluğumdan beridir hobim. Dördüncü sınıftayken hocamız bize hikayeler yazdırırdı. Benim hikayelerim hep sıra dışı olurdu. Akla mantığa uymayacak şeyler yazardım. Eşeği kurtuluş savaşına sokardım, kendi Malkoç oğlu karakterimi yaratırdım. Bir tane adam 500 kişilik grubun içine dalardı hepsini öldürürdü, kendisi bir çizik bile almazdı. Böyle hikayeler işte. Hoca bir taraflarıyla gülerdi yazdıklarıma. Ben düşünürdüm kendi kendime, niye gülüyor lan bu, derdim. Sonradan hak verdim gerçi adama. Neremden uydurduysam artık bilmiyorum. Keşke o defterim kaybolmasaydı da hepsini bloga ekleseydim.

Neyse daha acemi birliğinden, usta birliğine geçerken verecekleri bir hafta izin var. O arada da yazarım bir şeyler. Ama acemi birliğindeyken en az bir ay dışarıya çıkamayacağım için, bir ay buralar size emanet.

Yolculuk tarihim:24.02.2010
O güne kadar yine konuşuruz tabi. O güne kadar göremediklerim olursa, ya da yazılarımı, blogumu o günden sonra gören duyan olur da ben burada olamazsam, hepinize teşekkürlerimi sunuyorum.
Ayrıca blogu düzenli olarak takip edemeyeceğim için yorum denetimini açtım. Ne olur ne olmaz belki gelir birisi saçma salak mesaj bırakır ben uzun süre görüntüleyemeyeceğim için orada sinirlerinizi bozar. O yüzden yorumlar bir süre benim kontrolümde kalsın.  :))

Geçenlerde adsız bir yorumcu için kendimi tanıtmıştım zaten ama daha fazla detay ve farklı bir hayat hikayesi okumak istiyorsanız BURAYA tıklayabilirsiniz.
Özelden ve tüzelden bana ulaşmak isterseniz BURAYA tıklayarak telefon numaramı alabilirsiniz. Hattımı Ara Beni Boya Beni hatlarına yönlendirdim ki ben askerdeyken canınız sıkılmasın Telekızlarla konuşun istedim.


Hakkınızı helal yapın. Kalın Sağlıcakla. Beni özleyin anacım. Baaay. :)))



19.01.2010
Mr_Lonely

 

4 Şubat 2010 Perşembe

TBMM World Combat Cup

Orhan Erdem (Akp Konya) Fight Cumali Durmuş (Mhp Kocaeli)
Hakem : Güldal Mumcu (Chp İzmir)

Her şey milyonlarca insanın severek izlediği bir Kick Boks maçıyla başlamıştı oysa.
İki yiğit çıktı meydaneee, ikisi de birbirinden merdane.
Yok pardon o yağlı güreşçiler içindi karıştırmışım.

Başbakanına Peygamber diyenleri uyarmak isteyen Akp’li boksör, rakibi Mhp’li boksörün köşesine gitmiş, antrenörüne bakın o peygamber değil demek istemişti. Ancak Mhp’li boksörün antrenörü kendisine bunu biz demedik ki sizin klübün junior boksörü söyledi deyince, yanlışlıkla rakibine yumruk atıverdi Akp’li sayın Erdem.

Raunt arasında bir şeyler olacağını sezen hakem Mumcu, maçı on dakika erteleyip hakem odasına gitmişti.
Hakem odasına çekildiğinde, ortalı karışmış, basit bir Kick boks maçı olarak başlayan olaylar bir Smack Down turnuvasına dönüşmüştü.
Smack down maçlarının tek kuralı, kural olmamasıdır.

Akp’li vekil rakibine raunt arasında saldırınca, rakibin antrenörü çıkıp Akp’li vekili saf dışı etmişti. Bunu gören diğer antrenör de sahaya girerek Mhp’li antrenöre yumruk atarak Smack Down maçının resmen başladığını ilan etmişti.

Bu sırada olaylar birbirine girmiş, havada sağlık bakanları uçuşmaya başlamıştı.
Malkoçoğlu misali arkadaşlarını kurtarmak isteyen bakan, önündeki tek engel olan gözlüklerini de çıkarmış, artık yenilmez olmuştu.

Yıllarca Kick Boks eğitimi almış olan Akp’li vekil, Smack Down tecrübesi olmadığından ne yapacağını şaşırmıştı ve kalabalıkta denk getirdiği birisine yumruk atmak isterken parmağı kırılmıştı.

Bu sırada Akp Spor Kulübü başkan yardımcısı, hakemin odasını basarak kendisini tehdit etmekle meşguldü.
Bana bak ulan kadın, git maçını adam akıllı yönet. Maçı bizim kazandığımızı ilan et.
Bak bizimkiler kavga etmeyi çok iyi bilir. Kick Boksçularımızı sahadan çekeriz Smack Down’cılarımızı saha süreriz oradaki herkesi ezer geçeriz. Sonra da senin üzerine salarız.
Kamuoyunda sulu göz olarak tanınan Akp spor Kulübü başkan yardımcı, bir anda aslan kesilmişti.

En son olarak, Akp Spor Kulübü genel başkanı ve Türkiye Kick boks Federasyonu Başkanı sayın RTE hakem kürsüsüne geçmiş ve maçı kendilerinin kazandığını ilan etmiştir.
Bu ülkede en iyi biz söveriz, en iyi biz döveriz mesajı gayet net bir şekilde verilmiş oldu.

Bu arada, biz iktidara geldiğimizden beridir mecliste kavga çıkmıyor diyen Akp’li arkadaşlara buradan selam söylüyorum.

04.02.2010
Mr_Lonely